tag:blogger.com,1999:blog-39185567272283012024-03-13T02:50:51.524+03:00Gizli ÖzneHiç söylenmemiş cümlelerin saklı öznesiGizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.comBlogger223125tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-79418705202695104192024-03-06T02:10:00.004+03:002024-03-06T02:21:01.267+03:00Günce 11 <div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiibwj0lcxbtwC-JKImunMBhykXfGL-J5hyfy5v0oB-zH-M41spEZiHHJjfaICK_oacX5AJglye51rBSzduEv2MTRemqcKzgY6mdQHGc5B2-OJ6b3tZuMYfy2g_tBA3S4q4mZos47QCRi_bljIzG4NEWyQfRytjlhM7Qe-syiTUGXXFNSEiu4v9rP7Xs18/s1067/IMG_3144.jpeg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" height="320" data-original-height="1067" data-original-width="828" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiibwj0lcxbtwC-JKImunMBhykXfGL-J5hyfy5v0oB-zH-M41spEZiHHJjfaICK_oacX5AJglye51rBSzduEv2MTRemqcKzgY6mdQHGc5B2-OJ6b3tZuMYfy2g_tBA3S4q4mZos47QCRi_bljIzG4NEWyQfRytjlhM7Qe-syiTUGXXFNSEiu4v9rP7Xs18/s320/IMG_3144.jpeg"/></a></div>
Merhaba sevgili okur. Uzun zamandır yazmıyorum, yazamıyorun demek daha doğru
olur aslında. O hüzünlü postlar aslında iyi hissettiğim zamanların ürünüydü.
Deprem gecesinden sonra kaybettiğim, içimden kopup giden şeyler arasında edebi
yazılarım da var. Hayatı (bu kelimeyi yazarken hatayı yazdım ve içim cız etti)
gelişigüzel, yalnızca o günden ibaret yaşıyorum çünkü artık sonraki günün
yalnızca bir ihtimal olduğunun farkındayım. Ve sevgili okur, ben ihtimallerden
hoşlanmam.
Dünyadaki adalet, neden yaşadığımız, ne yaptığımız konularının içinde
boğulup boğulup yeniden hayat bulduğum aylar içinde son durumda ana odaklanmanın
en güzeli olduğu kanısına vardım. 6 şubat haftasında oldukça kötüydüm. Bir
travmayı atlatmanın aşamalarından birisi kabul etmekti. O hafta acımı, bunun bir
yas olması gerektiğini kabul ettim ve öyle de yaşadım. Duygusal kısımlara girmek
istemiyorum çünkü boğuluruz. Şimdilerde daha iyi olduğumu belirterek konuyu
kapatıyorum.
Yine bir hastalık döneminden geçiyorum. Sağ dizim yeniden ödem
topladı. Bir aylık fizik tedavi ve yoğun ilaç sürecine girdim. Elektrik, soğuk tedavi ve yapmam gereken bazı hareketler var. Bir buçuk
haftadır okula gitmiyorum. Ve geçen haftadan beri okula gitmem lazım deyip
duruyorum. Nur (fizyoterapist) ne okul aşkıymış yaaa diye gülüyor bana. Ama
bilmiyor ki çocuklar bana, ben onlara şifa. Hem yokluğumu fırsat bilen bir velim
çocuğun(m)u benden çalmış. İlk dönem taşınmışlardı. Meğer yeni evleri buraya
uzakmış. Bırakıp almak sorun oluyormuş ama Z. beni sevdiği için idare ediyormuş.
Yokluğumu fırsat bilip öğretmenin istersen başka bir okula kaydolabileceğini
söyledi o biraz hasta diyerek ikna etmiş. Beni de veda etmek için aramış, bir
gün Z. ile uğrayacaklar yanıma. <strike></strike>
Bir haftadır günümün yirmi saati evde geçiyor. Evde her şeyi eskisi gibi yapıyorum. Hatay'daki evimizde bulunan her şeyin
aynısını istiyorum. Bu bana huzur veriyor. İlk evi paramparça olmuş birisi için makul bir istek sayılır değil mi :)
Benden giden şeyleri geri getiremem ama
eşya kısmı kolay be sevgili okur :)
Kalemimin benden çalınmış olmasına dargınım. Ve bu son
nefesimde bile geçmeyecek. Belki bir gün yeniden yazmak gelir içimden. Aslına bakarsanız bu bir başlangıç. Sizleri çok özledim, sevgiyle.
Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-9909790718734231902023-09-27T21:49:00.009+03:002023-09-27T22:07:08.959+03:00Yazgı<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMUPftoYFy7aZanob_SReEJ7-0oz1uTjSb8Y-KI4vOl0wBoXIlv4NQgKEDXpC_CUlHvE-q5epzj6Ogg9q0T-vYEbQpIyJ4kjl_kKZopZwnivdhEhDBfeAv-KD381xm0FHY4rpOerg5iyLkgE3bxWIQYxWHYpcyghmEp_C1tChNFtiX6ZtSeRMc_ZkuSPU/s4032/IMG_8190.jpeg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="3024" data-original-width="4032" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMUPftoYFy7aZanob_SReEJ7-0oz1uTjSb8Y-KI4vOl0wBoXIlv4NQgKEDXpC_CUlHvE-q5epzj6Ogg9q0T-vYEbQpIyJ4kjl_kKZopZwnivdhEhDBfeAv-KD381xm0FHY4rpOerg5iyLkgE3bxWIQYxWHYpcyghmEp_C1tChNFtiX6ZtSeRMc_ZkuSPU/s320/IMG_8190.jpeg"/></a></div>
Kalemim tükendi sanmıştım. Kelimelerin yeri ellerimden boğazıma doğru, düğüm düğüm olurken içimde bir yumru olarak var olacaktı artık. Saunada kilitli kalmış gibiydim, nefes alabilmek için çıkmam gerekiyordu fakat aldığım her nefes de bir adım yaklaştırıyordu beni o eşsiz sona.
Çığlık çığlığa susarken ne çok şey anlatmıştım oysa. Hiçbiriniz duymadınız. İçimde yanan ateşte dans eden, canı yansa da bir türlü gidemeyen çocuğu hiçbiriniz görmediniz.
Herkesin sonu aynıdır. Yazgısı farklı olsa, yolları düz veya dolambaçlı olsa da sonumuz aynıydır. Tanrı'nın alnımıza attığı her çizikte bir acı, her göz yaşında bir unutulmuşluk, her beyazda kaybettiklerimizden bir hatıra vardı. Ya içimizdeki çürükler, onları gören var mıydı?
Fakat Tanrı'm, benim payıma düşen parça biraz fazla değil miydi küçücük bedenime?
Ben diye başlayan bir hayatın, aslında hiç var olmamış gibi öylece kesilip atılması, haksızlık değil miydi?
Konuşabilir miyiz Tanrı'm? Göz yaşlarımın sesini dinler misin?
Yok olan onca canın acısı, kördüğüm olup kaldı şuracıkta.
Sahiden Tanrı'm, senin hiç canın yanmadı mı?
Sesler, telaşeler, rutinlerle dolu bir hayatın iyileştirmesini umduğum acılarım bana oradan gülüyor. İşte tam şuradalar.
Biz hiç var olduk mu? Bir yerlerde izimiz kalmış mıdır bir daha gitsek yerimizi dahi bulamayacağımız şehirlerde?
Gülmek her zaman gülmek değidir, yaşamak da. İçimde ölen milyonların sesini duyan var mı?
SESİMİZİ DUYAN VAR MI?
Sahiden Tanrı'm, senin hiç canın yanmadı mı?Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-68856532682863568252023-06-18T11:19:00.003+03:002023-06-18T11:19:56.664+03:00Takvimin Bazı Yaprakları<p> <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj92swwWzYrGHjP7S1FxEmMN8D8PFFJRHRUaNMbZnXbsNi4aasnLoK02gvHl5hwnnkpSYtQRWX1KOYMfFDj-hd8A8cDRpQ5wRUxG4MfJeCwBSJA9e79kqCA0IMDHDXBR65aZ9pvkhdcSbw4BHWLGKpGOaKOI4hQWKeZs_1dJRgOYkrTmd8zMV6TbodX/s1498/760A74F6-0023-4555-8846-BB645CFA0749.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1498" data-original-width="828" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj92swwWzYrGHjP7S1FxEmMN8D8PFFJRHRUaNMbZnXbsNi4aasnLoK02gvHl5hwnnkpSYtQRWX1KOYMfFDj-hd8A8cDRpQ5wRUxG4MfJeCwBSJA9e79kqCA0IMDHDXBR65aZ9pvkhdcSbw4BHWLGKpGOaKOI4hQWKeZs_1dJRgOYkrTmd8zMV6TbodX/s320/760A74F6-0023-4555-8846-BB645CFA0749.jpeg" width="177" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Evim…</td></tr></tbody></table><br /></p><p><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 17px;">İnstagram’a nadiren de olsa baktığımda ana sayfaya hep depremle ilgili videolar düşüyor. Enkazlar, insanların çığlıkları, sevdiklerinden ses alma umuduyla bağırmaları; onların yokluklarında duyulan yas; bu acı, ciğerimi deliyor…</span><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 17px;"> </span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Sahi o gece neydi öyle, rüyayla gerçeklik, kıyametle dünya arası; seslerin, dumanların, çığlıkların birbirine karıştığı o mahşer yeri gerçek miydi?</span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 22px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"></span><br /></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Koskoca dolabın kalkmamızdan saniyeler sonra yatağın üzerine düşmesi, kapı aralığı ve birbirimizi tuttuğumuz halde düşmemiz, savrulmamız; evde ayakta durabilecek her şeyin devrilmesi, mutfakta buz dolabı ve tüm dolapların içindekilerin yerlere düşmesi gerçek miydi?<span></span></span></p><a name='more'></a><p></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 22px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"></span><br /></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Ya tüm bunlar olurken hepsi zihnimde gölgelenmiş olan sesler?</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Aşağı inerken defalarca donup kalmam, apartmandan düşen su depoları ve güneş enerjileri üstünden geçerek gitmemiz, Duygu’ya sımsıkı sarılmam, gerçek miydi?</span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 22px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"></span><br /></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Arabanın her yerini delip geçen tuğlalar, camların üzerine oturup saatlerce sırılsıklam beklememiz, gerçek miydi?</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Yolda geçerken gördüğümüz rönesans rezidans ve yıkılan onlarca bina, gerçek miydi?</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Ya saatlerce kafamdan temizlediğim cam ve duvar parçaları, gerçek miydi tüm bunlar? </span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 22px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"></span><br /></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Öğlene kadar bu rüya değil mi uyanacağız dediğim, öğle saatlerinde bu rüya değil dediğim o anlar, yitip giden canlar, acılar, üstüne basıp geçtiğimiz her şey, gerçek miydi?</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Nasıl bu kadar yüzsüzce, umarsızca akıp gider ki zaman bunca acıdan sonra?</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Hayat, bizi çok incitti. </span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 22px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"></span><br /></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Takvimde bir gün, bir yaprak var ki her geçen gün ciğerimizi delip yok ediyor. </span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Ben Merve. O gece ölümü gördüm. Ve anladım ki bir şey, olacağı varsa olur; korkmanın anlamı yok. Artık depreme dair hiçbir şeyden korkmuyorum. </span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">O gece ölmedim. Ama ruhum artık buralarda değil. </span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;"><br /></span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">06.02.2023</span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Antakya/Hatay</span></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-4326784052144926592023-03-04T02:49:00.002+03:002023-03-04T14:12:54.071+03:00Ağaçlar Ayakta Ölür (Deprem)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhESM2fZtOJC82cdgYV0ApgAb0CeJug7o_9fkzY8XsJZ_dRBIKuYY0lIOi7Q4xJaERr14ka0LdrylOnhIHp3VaJl2JA4dAWXd_vXXacyEarjOJDObr_tMpgx2oWR_QLINg107LrnYlxJec4jGSjCwzYLvcjnroG36rKY3je4648_Y4JYUlF5gWLPP5N/s1058/E630FC09-15E1-4051-A1BA-D71549855BC8.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1058" data-original-width="828" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhESM2fZtOJC82cdgYV0ApgAb0CeJug7o_9fkzY8XsJZ_dRBIKuYY0lIOi7Q4xJaERr14ka0LdrylOnhIHp3VaJl2JA4dAWXd_vXXacyEarjOJDObr_tMpgx2oWR_QLINg107LrnYlxJec4jGSjCwzYLvcjnroG36rKY3je4648_Y4JYUlF5gWLPP5N/s320/E630FC09-15E1-4051-A1BA-D71549855BC8.jpeg" width="250" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Tatilden önceki haftaydı. Okul çıkışı canımın içi Tuba hocamı bırakırken bir afişe gözüm ilişti. “Ağaçlar Ayakta Ölür” Bir tiyatroydu. 10 şubatta Meclis Kültür Merkezinde gösterime girecekti. Uzun zamandır hiçbir cümle beni bu kadar etkilememişti. İsmi için bile gidilir demiştim. </p><p>Sonrası sömestir… Bir haftası Kayseri’de geçti. Hatay’a, evime döndüm. Kalan bir haftayı eve, eşime ayırmış olacaktım. Haftayı güzel bir şekilde tamamladık. </p><p style="text-align: left;">Günlerden pazar, 5 Şubat… <span></span></p><a name='more'></a>Sevgiliyle yapılacak yüz şeyden çocukluk oyunu çıktı. Oynadık gündüz. Etrafı toparladık. Akşam canım Hatice ablamlara gittik. Balıklardan birini Zehra’ya hediye ettim. Çok sevindi. Merve abla teşekkür ederim diye öyle bir sarıldı ki. Sonra eve gittik. Saat on. Kahvemizi içtik her gece olduğu gibi. Hazırlandık. Gömlekler ütülendi, çantalar hazırlandı. Diyete başlamıştım. İki kilosu gitmişti bile. Listeye göre hazırlığımı yaptım. Çantama fındık, kepekli ekmekli sandviç ve Tuba hocaya Kayseri’den aldığım kuru şeftalileri koydum. <p></p><p>Bir gibi uyuduk. Evimizde son gecemiz olduğunu bilmeden…</p><p>Sonra bir ses duydum. Eşimdi. Merve kalk dedi. Deprem oluyor. Afalladım. Yatağın etrafından dolaşarak kalktım. Dolabın arkasına cama yakın yere geçelim dedi. Sallanıyor. Çok sallanıyor. Olmaz dedim kapı aralığına geçelim. Sallanıyor. Sesler varmış çok sesler varmış. Ama çoğu zihnimden silinmiş. Binadan gelen yıkım seslerini hatırlıyorum. Sallanıyoruz. Yere çökmüşüz, kapı kasası ve birbirimize tutunuyoruz. Çok sallanıyor. Karanlık. Ölüyoruz diyorum bitti. Şiddet artıyor. Saniyeler bitmiyor. Sallanıyoruz. Karanlık, çok karanlık. Beni koridora, eşimi yatak odasına savuruyor. Tutunamıyoruz. Gardrop yatağın üzerine devriliyor. Evde ayakta durabilecek her şey devriliyor. Sesleri hatırlamıyorum. Öldük bitti artık diyorum. Binadan öyle sesler geliyor ki bu son gecemiz diyorum. Zaman geçmiyor. Bi ara azalıyor. Eşim Merve camdan atlayacağız diyor. İtiraz etmiyorum. Tam ayağa kalkıp bakınıyor, duruyor. Merve koş diyor ben geleceğim. Çıkıyorum. Sonradan öğrendim anlatanlardan. Alt katta donmuşum. Komşunun eşi kapıda, ona bakıyorum. İçimden sarılmak geliyor. Bana bekleme aşağı in diyor. Tamam deyip iniyorum. Bu sırada sadece “ıııııı” diyerek ağlıyorum. Bina çıkışı merdivenlerde komşular var. Duygu kızıyla durmuş ağlıyor. Saçlarını seviyorum. Duyguya sarılıyorum. O ara yine şoka girmişim. Eşim geliyor. Bina üzerindeki su depoları enerjiler her şey düşmüş. Çatı tuğlaları düşmüş, hala orda bekliyoruz diye bize kızıyor. Arabaya diyor. Iıııı diyorum yalnızca. Yürüyorum, ayaklarım gitmiyor. Yine şoka girip donuyorum. Eşim tokat atıyor. Hadi arabaya diyor. Herkes koşuyor. Herkes çıldırmış gibi koşuyor. Soğuk, karanlık, yağmur var. Arabaya gidiyoruz. Can havliyle biniyoruz. Fark etmiyoruz. Arabaya da tuğlalar düşmüş. Ön cam, sağ taraf, sunroof kırılmış. Avuçlar dolusu cam her yer. Fark etmiyoruz. Çıkmaya çalışıyoruz. Eşim camdan sarkarak yolu görmeye çalışıyor. Bitmiyor. 4:27de bir daha sallanıyoruz. Mahalleden çıkmaya çalışırken sağlı sollu binalar yıkılıyor. Ben görmüyorum. İnsanlar kaçıyor. İnsanlar bağırıyor. Burası kıyamet, burası mahşer… </p><p>Iııı diyorum. Yalnızca ağlıyorum. Çıkmamız lazım diyor eşim. Ben ağlıyorum. Camım açılmıyor. Karanlık, sesler var sadece. Rönesans bir sokak ötede, ikisi gitmiş, biri duruyor. İnsanlar bağırıyor. Arabalar sokaklarda. Can pazarı. Sesler var. Çevreyola çıkıyoruz. Herkes arıyor. Açılmıyor. Mesajlar gitmiyor. Cam kırıkları, yağmur, soğuk. Araba açık. Üşüyoruz. Bi şey olmaz diyorum, ölmeyiz en azından. Sallanıyoruz. Ailem sonunda ulaşıyor. Sizi almaya geliyoruz diyor. Bekliyoruz. Radyo Antep, Maraş, Diyarbakır diyor. Allahım diyorum. Hatay hiç demiyor. Demek ki oralar daha kötü. Bunun daha kötüsü olabilir mi diyoruz. Aklımız çıkacak. Ama gülüyorum. Senin kocanın evi yok diyorum eşime. Espri yapıyorum. Bazen ağlıyorum. Sigara istiyorum. Çıktığım ilk andan beri tek derdim sigara. İniyoruz. Her yer yıkılmış. Petroller kapalı. İnsanlar, sirenler, ambulanslar, itfaiyeler gidiyor. Yol kapanıyor şehre girişte. Kimse giremiyor yoğunluktan. Alamıyoruz. Su bile bulamıyoruz. Bir yerde açıkta kalmış cam büfe var. İnsanlar yanına gitmiş, birbirine bakıyor. Kimse kırmak istemiyor. Biz de bakıyoruz. Kıramıyoruz, bu canımı en çok acıtan anlardan biriydi. Arabaya dönüyoruz. Eşim daha uzak bir petrole benim için sigara almaya gidiyor. Yine yok. Korkuyorum. Bu arada sürekli sallanıyoruz. Herkes acı içinde. Bekliyoruz. Sadece sirenler sesleri ve şehre girmeye çalışan arabalar var. Eşim titremeye başlıyor. Üzerimize yağmur yağıyor tepeden. Sonra arabayı çalıştırmak aklımıza geliyor. Isınmaya başlıyoruz. Tepedeki sunroof boşluğuna poşet geriyoruz. Arabadaki tuğlaları üzerine koyup sabitliyoruz onu. Bak Allah tuğlamızı bile göndermiş diyorum gülerek, gözlerim dolu dolu. Çorabımızdan saçımıza kadar ıslağız, sırılsıklam. Kapıda ayağımıza ilk gelen ayakkabıyı giymişiz, çorabımız yok. Sonra eşimin aklına çantasında sigara olduğu geliyor. Dünyalar benim oluyor. On taneydi hiç unutamam onu. Rahat yedisini ben içiyorum. Bizimkiler gelecek diye su aramıyoruz artık. </p><p>Gün aydınlanıyor. Biraz daha bekleyelim diyoruz. Ev ne oldu bilmiyoruz. Çanta yok, cüzdan yok. Böyle yaşanmaz ki. Para olsa da alacak yer yok orası ayrı…</p><p>Yine de eve gitmeli diyoruz. Sekiz buçuk gibi tekrar yola çıkıyoruz. Arabanın sağ aynası hiç yok, ön camdan yol görünmüyor. Eşim eliyle küçük bi yer açmış ordan görüyor. Sağdan gelene bakmak için kapıyı açıp bakıyorum. Sonra mahalleye girdik. Rönesansın hepsi yıkılmış, etrafında beş on acı dolu insan, biraz ilerliyoruz birçok bina yıkılmış. Trafik aşırı yoğun. Sivil polisler yön vermeye çalıyor. Bizim evin olduğu sokağa döndük. Daha yeni yapılan şok market üst bina gitmiş. Arazide tuzla buz olmuş bir bina, sonra a101 olan bina gitmiş. Kimsecikler yok. Bi yıkıntının üzerinede üç genç var, kim bilir içinde kimler var. İlerliyoruz bizim sokağa. Özel harekat geziyor, araçları var. Eşim eve çıkıyor. Bahçede binadan polis Ahmet abi var. Kekeliyor korkudan. Binadaki herkes çıkmış, onu görüp rahatlıyoruz. Abiyle sohbet ediyorum biraz. Arabasına su deposu düşmüş, pert. Ekip arkadaşıyla onu kaldırmaya çalışıyorlar. Binaya bakıyorum, dıştan fena değil. Yapandan Allah razı olsun diyorum. O ara duyuyoruz, asi kenarı, milli eğitimin ilerisi, 600 konutlarda hiç ev kalmamış diyorlar. Zaten polis o tarafa araç geçişine asla izin vermiyor. Eyvah diyoruz, en az 20.000 ölü var…</p><p>Eşim geliyor. Mont, telefon, çanta almış. Papağanımız Havuç’u tüm evde aramış, yok. Olduğu odanın camı depremde açılmış, kafes parçalanmış. O sırada bi sarsıntı daha olmuş hemen çıkmış. Bana sonradan söyledi. Sonra yakında müdürünün evi var, oraya bakmaya gidiyor. Ben oturma odasının camı hizasına gidiyorum. Annemmm diyorum. Havuuuç annemmm. Ses yok. Duysa gelirdi biliyorum. Ağlamaklı oluyorum. Bir daha sesleniyorum. Duymuyor. Çünkü yok.</p><p>Sonra tekrar abaya biniyoruz. Çevre yola çıkıyoruz. Orda ev yok, çığlık yok, ölüm sesi yok. Sadece sirenler var. Ve araçlar. Babamları beklemeye başlıyoruz. Arayanlara az çok cevap vermeye çalışıyoruz. Radyo dinliyoruz. Hatay’da dört ölü var diyorlar. Gülümsüyoruz acı acı. Bu arada arabada yavaş yavaş kuruyoruz. Yolda trafik hiç akmıyor. Yarım saat aynı aracı gördüğümüz bile oldu şehir giriş şeridinde. Deprem bölgesinden arkadaşlarla tek soru hayatta mısın? İyi misin? Hayattayım diyen herkes için derin bir oh çekiyoruz. Bu öyle bir felaketti ki tek kıstas hayatta olmak, binanın sizin içinden çıkmanıza izin vermesinden ibaretti. Bu arada Hatice ablamlar bize ulaşamamış. Depremden bir gece önce onlardaydık. Orhan abi öz abim, ablam öz ablam oldu o şehirde. Son görüşümüz dün müydü diyorlar, ağlıyorlar. Bize ulaşınca çok ağladı. İyiyiz abla dedim, ağlama. Bir yandan kafamızdaki sıva ve cam kırıklarını temizliyorum. Camlar düştü yerlereee elim elim kan içinde diye mırıldanıyorum. Öğlene kadar bu rüya değil değil mi, uyanmayacağız diyorum eşime. Hayır gerçek diyor. Sonra kabulleniyorum, bu kötü korku fimlerine benzeyen gün gerçek. Hem de buz gibi bir gerçek. </p><p>Sonra bizi 3’te ailem alıyor. Araba camında biraz kırık var diyoruz telefonda. Arabayı görünce bembeyaz kesiliyorlar. Abim ne kırığı füze atmışlar arabaya diyor. Ağlıyorum. Baba her şey yıkıldı diyorum. Hayatımda babamı ikinci kez ağlarken görüyorum. Araba çok hasarlı, onu Hatice ablaların binasının yakınına bırakıyoruz. Orda biraz vakit geçiriyoruz. Abla çok ağlıyor. Koskoca abim çok ağlıyor. Dayanamıyorum ben de ağlıyorum. Merve bizi de götür diyor. Başımın üstünde yerin var abla diyorum. Orhan gidemez ben de onu bırakamam diyor, abim polis. O zaman Zehra’yı götür diyor. Abla götürürüm ama sensiz dayanabilir mi diyorum. Sonra karar değişiyor. Biz yola çıkacağız. Onları orda öylece bırakıp yola çıkmak öyle zordu ki. Zehra’ya yeğenlerimin ceketlerinden bırakıyoruz. Ablaya sigara, battaniye, babamlar ne getirdiyse işte. Bu arada o gece onlar da Kayseri’de ciddi bir sarsıntı geçiriyorlar aslında, bizi görünce hemen çıkıyorlar yola. Dönüyoruz memlekete. Yolda sürekli itfaiye, ambulans görüyoruz. Hissetmiyoruz. Donmuşuz. Ne yaşadık diyoruz. Ne olacak diyoruz. Adana’ya kadar her petrol, her mola yeri hınca hınç dolu. Ekmek bile kalmamış. Yol bitmiyor. Birde ancak varıyoruz memlekete. </p><p>İşte böyle sevgili okur. En ufak şeyde ağlayan ben deprem gününden beri yalnızca üç kez ağladım. İkisi sinir krizi şeklindeydi. Hatta birinde gece yarısı avazım çıktığı kada bağırdım. Çünkü galerimde Havuç’u gördüm. Bir de geçenlerde yine eşya toplarken Havuç’un tüylerini sakladığım cüzdanımı buldum. Ben onun tüylerini bile saklarken, o artık yoktu. Ona üzülürken diğer insanlara haksızlıkmış gibi hissediyorum. Çünkü onlar annelerini, babalarını, dostlarını kaybetti o enkazlarda. Bense bire bir tanıdığım hiçbir dostumu, komşumu, öğretmen arkadaşımı kaybetmedim diyebilirim. Tuba hocamın anne ve babası, Dilek hocamın ailesini, bir de üç sene önce okulumuzda müdür yardımcılığı yapmış Zeynep hocamı kaybettim. Tuba hocamın annesini güzel ebeveynliği ile, Zeynep hocamı ise mütevaziliği, neşesi ve at sevgisi ile hatırlayacağım. Biliyorum çok canınız yandı, ruhlarınız şad olsun. Allah tüm sevenlerinize sabır versin. </p><p>Bu arada Kayseri de hala sallanıyor fakat ben o felaketten sonra en kötü ölürüz modunda olduğumu fark ettim. Birkaç gün önce çok hissettik. Çocuklar korktu. Ablam inelim dedi. Ben salata yapacağım abla siz inin dedim. Bu iyi ki kötü mü bilmiyorum ama korkmuyorum. İçimden okkalı bir küfür savurmak istiyorum sadece. Onu da yapmıyorum. </p><p>Ama benim gibi birinin ağlayamıyor olması büyük sorun, onu biliyorum…</p><p>Belki ileride bunları okumak dahi istemem, belki okumak, sarsılmak isterim, bilmiyorum. Şuan sadece yazmak istiyorum. Yazmak bazen zehrini atmaktır.</p><p>Şükredecek çok şey var, isyan edecek de öyle. Hangisini seçerim bilmiyorum. Şimdilik şükretmek istiyorum. Ama bölgede hala yaşam mücadelesi veren insanlar aklımdan çıkmıyor. Sürekli onlara dua ediyorum. Hava sıcaksa iyi diyorum, çok üşümezler belki. Allah hepimizin yardımcısı olsun.</p><p>Yıllarca verilen emekler, sevdiklerimiz, anılarımız, her şeyimiz bir gecede yerle bir oldu. Sürgün edildik biz. Gurbete gönderildik. Acılarımızı, umutlarımızı, sevdiklerimizi, her şeyimizi devrilip yıkılan cam kırıklarında bıraktık. 10 şubatta sahnelenecek “Ağaçlar Ayakta Ölür” oyunu 6 Şubatta canlı olarak yaşandı. Koca bir şehirde canlı ve cansız her şey ayakta öldü o gece…</p><p>Artık nereye gidersek gidelim bir yarımız eksik, bir yarımız gurbet bizim. Memleketsiziz, sürgün edildik. Bir gecede her şeyimiz gitti ama canımız bağışlandı işte. Bugün Hatice ablamla konuştuk. Ölenler kurtuldu Merve, biz de ölseydik daha mı iyi olurdu diyor. Hayır abla deme öyle, çok şükür hayattayız dedim. İçim cız etti yine. </p><p>Biliyorum, bir daha eskisi gibi olmayacak hiçbir şey. Sevinçler bile buruk olacak, ama olsun. Nefes aldığımız sürece her şey mümkün, hep birlikte, yaralarımız geçmese bile üfleyeceğiz. Daha az yansın diye. </p><p>Siyasal, şerefsel ve görsel hiçbir şeye yer vermediğim yazımı burada sonlandırıyorum. Depremde kalbine enkaz, cam parçası, siren, çığlık, koku, korku, endişe batan her kim varsa kalbinden öpüyorum. Sımsıkı sarılıyorum.</p><p>Bir daha eskisi gibi olmayacak, buruk başlamasa bile buruk bitecek her güne merhaba… </p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-83574763647014735892023-01-31T02:44:00.004+03:002023-01-31T02:51:31.914+03:00Günce 10<p> Merhaba sevgili okur. Tatilin 11. gününden bildiriyorum. Bu tatile, aşırı aşırısı ihtiyacım varmış!</p><p>Bilenleriniz vardır, yaz okulu açtığım için yalnızca bir haftalık bir tatil yapmıştım yazın. Sonra bir haftalık bir ara tatil, yine devam... Bu durum, dışarıdan bakınca kolay gibi görünen bu meslekte tatillerin gerçekten çok gerekli olduğunu fark etmeme sebep oldu. Yıpranıyormuş insan yahu, tahammül sınırlarınızı oldukça zorluyor...</p><p>Son haftalarda sınıfımda hiç ısıtmayan bir soba (dibinde oturduğum halde) ile sınanıyordum. Soğuk bir ortamda mutlu olmam imkansız olduğu için artık bitse de gitsek modunda geçti anlayacağınız. Her güncemde hastalıklardan söz ediyordum ama bu kez çok şaşıracaksınız onca soğuğa rağmen hiçbir şey olmadı (maşallasııı) :)) <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Her kış antibiyotiğim biteli bir hafta geçmişken yeniden hasta olan ben bu sene yalnızca bir kez antibiyotik kullandım. Hatta kış aylarında bu durumdan dolayı penisilin yazdıkları bile oluyordu.</p><p>Bu çok hastalanma durumu canımı çok sıktığı için kan tahlili yaptırdım. Değerlerim gayet iyiydi. Eczaneye dedim ki ben neden böyleyim... Şu gördüğünüz iki ürüne ek olarak c vitamini de aldım ve bu kışı bu harika üçlü sayesinde hasta olmadan geçirdim. Bundan sonra her kışı bu kankalarımla geçireceğim :)</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWGyQLi8SEXJFcJp6tDnBEn0tCcWbltpubc4aazr78YeawdEcBnlQg8Dj-f7w9FIl7nO1s8ruMB8wUvMTZLDDvvz1NWm4uRaidj1JB6ysz3P4CZFjTbIuNCWYc92bP9vyqcMOzNtUpk9lQt5MfwBHo4VQZP7HXuYV7Qz-xPmf7P5YPtgjdyRtXfSQs/s4032/BD0B0E05-BDFB-4E95-9C39-0A94C3AA97E7.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWGyQLi8SEXJFcJp6tDnBEn0tCcWbltpubc4aazr78YeawdEcBnlQg8Dj-f7w9FIl7nO1s8ruMB8wUvMTZLDDvvz1NWm4uRaidj1JB6ysz3P4CZFjTbIuNCWYc92bP9vyqcMOzNtUpk9lQt5MfwBHo4VQZP7HXuYV7Qz-xPmf7P5YPtgjdyRtXfSQs/s320/BD0B0E05-BDFB-4E95-9C39-0A94C3AA97E7.jpeg" width="320" /></a></div><p>Neyse, son hafta diyorduk. Karne gününün ertesi hemen memlekete bilet aldım. Eşimin izni olmadığı için tek gitmek durumunda kaldım. Öyle olunca da bir hafta durdum, tatilin kalan bir haftasını da ona ayırdım.</p><p>Memleketimin soğuğu hariç her şeyine öylesine aşığım ki... Her gittiğimde yeniden farkına varıyorum. Memleketim dediğime bakmayın, aslında orası yalnızca doğduğum şehir, ama bir şehri anlamlı kılan şey içindeki insanlar, yaşanmışlıklar olunca orayı memleketim hissetmem en doğal hakkım :)</p><p>Çekirdek ailemin tüm fertleri aynı şehirde, abim ve ablam üniversiteyi aynı şehirde okudu, iş ve evlilik durumları da öyle. En küçük olarak daha üniversitede bir şehri kafama taktım ve gidiş o gidiş sevgili okur, bu işler biraz böyle :)</p><p>Geldiğim gün akşamüstü, tüm aile beni bekliyordu. İki tane yeğenim var, hep diyorum. Herkesin hasreti çekilir de onlarınkine dayanmak zor... Her gün iki üç mekan değiştirerek, uyumak dışında uzanamadığım (gün içinde fazlasıyla ihtiyaç duyduğum bir durumdur) aşırı yoğun, dolu dolu günlerdi.</p><p>Ablamların uzun zamandır gitmek istediği kitap kafe varmış, bir gün oradaydık mesela. Harika bir ortamı vardı. Alt katta ses geçirmeyen, ciddi anlamda ders çalışmak için tasarlanmış kütüphanesi bile vardı. Neredeyse her akşam benden dolayı tüm ailenin birlikte olduğu yemekler yendi. Yeğenlerle güzel zamanlar geçirildi.</p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJDXfdov5Oinm-ZO8kWPN2lJpHNj2iUbbn9RyuyGwr--iI76vf60w9UfVff1WiZt-MyK8x62gVlMiMzmpDNd6dx2h1eWo4lmf0W1Nlxk3n2vYd4fDtzaT88Ks2tM2Z5i1fpm7Isx3-Xph8TQfmmaV8YQJPV_HwJNZx1A2aca1B83CldKEoLrMR9psz/s1024/00F75C6D-A96D-4D84-A218-C7EEA1C7B02F.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="768" data-original-width="1024" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJDXfdov5Oinm-ZO8kWPN2lJpHNj2iUbbn9RyuyGwr--iI76vf60w9UfVff1WiZt-MyK8x62gVlMiMzmpDNd6dx2h1eWo4lmf0W1Nlxk3n2vYd4fDtzaT88Ks2tM2Z5i1fpm7Isx3-Xph8TQfmmaV8YQJPV_HwJNZx1A2aca1B83CldKEoLrMR9psz/s320/00F75C6D-A96D-4D84-A218-C7EEA1C7B02F.jpeg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">bahsettiğim kafeee :)</td></tr></tbody></table><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitCDPElwx1Pd4Z7WheOytnJkm_BBMmpjfhj6YoAaboSy_fI4OSHRRsy6x1WmUeIZkX2LCuo6N-EC_WVV8UCzNsrRLjJ9xBlPkffoHR5I4bcbk2PY0kqJZxWZjJv5N1Kjf91VMVr1GxAszOkWNxzx0097ncbtS3dJgN6W3UrUbWVBa1MNsGOJEBJz0E/s1024/70DECC3A-4619-4ADF-A097-56B7CA8DA10A.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="768" data-original-width="1024" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitCDPElwx1Pd4Z7WheOytnJkm_BBMmpjfhj6YoAaboSy_fI4OSHRRsy6x1WmUeIZkX2LCuo6N-EC_WVV8UCzNsrRLjJ9xBlPkffoHR5I4bcbk2PY0kqJZxWZjJv5N1Kjf91VMVr1GxAszOkWNxzx0097ncbtS3dJgN6W3UrUbWVBa1MNsGOJEBJz0E/s320/70DECC3A-4619-4ADF-A097-56B7CA8DA10A.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRh7isTslkeUO8U2M4tYjHLenACnQ2REeYQ7ZaxDcJhsZZjFYZxOWntwWnq351oD5BBRYu_J5i8xjHSJzG5viwQMNxHCLjKhjd54DkdUrpypkx0i_5HjryeNFlXjZSJQRLB5dKWW0HMv-Xx6KttQGPGm_FDMuSwo3xjdsPwTGFSKCLSQmUeBMg6bNI/s1024/92E6EEB7-3FF4-4049-8821-F979F1ED02EA.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="768" data-original-width="1024" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRh7isTslkeUO8U2M4tYjHLenACnQ2REeYQ7ZaxDcJhsZZjFYZxOWntwWnq351oD5BBRYu_J5i8xjHSJzG5viwQMNxHCLjKhjd54DkdUrpypkx0i_5HjryeNFlXjZSJQRLB5dKWW0HMv-Xx6KttQGPGm_FDMuSwo3xjdsPwTGFSKCLSQmUeBMg6bNI/s320/92E6EEB7-3FF4-4049-8821-F979F1ED02EA.jpeg" width="320" /></a></div><p>Aile evinde tam bir prensestim. Ama şımarık olanlarından sevgili okur. Övünmüyorum, çünkü güzel bir özellik değil. Annem derdi ki mesela, kızım yerleri sil bir de toz al. Hayır derdim, birini seç. Yıllarca hiç kahvaltı hazırlamadım. Annem hep tam on birde uyandırdı beni. Beş dakika erken uyandırsa bile kalkmazdım. En son evleneceğim yaz (iki buçuk sene önce) babam bir gün bile kahvaltı hazırlamadın diye sitem etmişti. Ve sadece sitem ettiği günün sabahı kahvaltı hazırlamıştım. (napayım uyku çok güzel)</p><p>Kendi evimde hazırlıyor oluşum da ayrı zoruna gidiyordur be adamın. Yemek de yaparım, kahvaltı da, kariyer de... Ama hayatımızın yüzde doksanı erken uyanarak geçiyorken gözünüzü seveyim tatil gününde on birden erken UYANILIR MIII? :)</p><p>Neyse, bu kez dedim ki, babam söylemeden hazırlayayım mutlu olsun. O sabah hayırdır Gizli Özne neden erken uyandı arkadaşlarıyla erken mi buluşacak demiş anneme, kahvaltı için olduğunu duyunca öyle mutlu kalkmış ki. Geldi, kızım kahvaltı mı hazırlıyorsun sen deyip öptü beni (bizde nedensiz yere sarılma, öpme olmaz pek) O öpücük beni aşırı duygulandırdı, e be eşek Gizli Özne dedim kendime :)</p><p>Ailemle vaktim kısaysa arkadaşlarıma vakit ayırmayı tercih etmem pek. Ama buna 14 senelik dostlarım dahil değil tabii ki :) Bir günümü onlara ayırdım. Biz beş kişilik bir gruptuk, liseden. İki eksikle buluştuk ama olsun. O kadar özlemişim ki. Memleketten ayrılalı tam 10 sene olmuş, her geçen yıl bu durum daha çok zoruma gidiyor. Onlara sarılırken gözlerim doldu, hamile arkadaşın hormonlarından korktuğum için ağlamadım ama. </p><p>Böyle işte sevgili okur. Eve gelirken otobüs arıza yaptı, bir saat gecikmeli de olsa cumartesi gece döndüm. Pazar günü temizlikle geçti ve geçtiğimiz gün de çok sevdiğimiz bir komşumuzu kahvaltıya davet ettim. Şimdi de bu şehirdeki arkadaşlara ve kendimize vakit ayırma zamanı. </p><p>Ev iç anadoluda bulunan memleketimden daha soğuk. Burada beni mutsuz eden tek şey ısı. Çünkü orda merkezi ısınma sistemi var. Kahrolsun kombi, yaşasın merkezi sistem!</p><p>Ben tam bir Akdeniz insanıymışım. Yanlış yerde doğmuşum. Ama ömrümün kalanı Akdenizde geçecek, bunun için mutluyum :)</p><p>Artık okul zamanı o kadar yoğun ki buralara pek bakamıyorum. Daha doğrusu laptop çocuklarım için okulda kalıyor ve telefondan yazmak hiç hoşuma gitmiyor. Ayrıca telefonda blog hesabıma giriş yapıp yorum yazamıyorum, yorumlarınızı anonim olarak yanıtlarsam bu yüzden. </p><p>Günceme son verirken ikinci sigaramı bitiriyor ve sizleri okumaya kaçıyorum, hoşça kalın efendim :)</p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-72305676575366484312022-12-31T01:10:00.006+03:002022-12-31T02:33:33.155+03:00Duvar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAo3MqYpmN9N0CJQWzgF3qX6V2bBI37kJNFpmWmUdftxMhf2DbUxEGYPIBJBEH11KsxBIUNgu2iky5QQUQtoIeveU_d5paF4Jlc_Wp08aVV34Y9fClfETOO7kZwnIifrVkzgVlEdg12vIJ0RIIsJgSr_O0NlLY0liJU8e_dc_Q0FDhBTQDhFXVLyEn/s828/3F21B473-7477-49BD-8392-83068D28F636.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="665" data-original-width="828" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAo3MqYpmN9N0CJQWzgF3qX6V2bBI37kJNFpmWmUdftxMhf2DbUxEGYPIBJBEH11KsxBIUNgu2iky5QQUQtoIeveU_d5paF4Jlc_Wp08aVV34Y9fClfETOO7kZwnIifrVkzgVlEdg12vIJ0RIIsJgSr_O0NlLY0liJU8e_dc_Q0FDhBTQDhFXVLyEn/s320/3F21B473-7477-49BD-8392-83068D28F636.jpeg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p>'' Dağları, tepeleri, tümsekleri aşmışken; türlü yolların zorluklarında boğulmaktan son anda kurtulmuşken</p><p>Ne yapsam hep eksik kalan, bir türlü aşamadığım o duvar sen misin?</p><p>Notaların bir dili vardı, sözleri kişilerin hikayeleriyle tamamlanırdı. Bu yüzdendi enstrümanların yüreğe çok başka dokunuşu. Bu yüzdendi herkesin duvarlarının farklı oluşu. Her duvara sırt yaslanmadığı gibi her dört duvar da ev olmuyordu. Evi zamansızca yanmışlar bunu iyi bilirdi.''</p><p>Hikayesini anlatırken böyle başlamıştı söze. Sonra aslında hikayem dediği şeyi kendinden başka kimseye anlatmamış olduğunu fark etti. Ama o kadının gözleri, sanki her şeyi biliyorum, birlikte çözebiliriz der gibi bakıyordu. Gözlerinin derinlikleri, renk geçişleri, hatta hangi bölgelerinin kanlandığına kadar biliyordu. Bu, her akşam dönülen evin yolu gibi ezbereydi zihninde.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Yangını, evleri, kum saatlerini, ölümü düşündü sonra. İnsan böyle kolay ölmemeliydi. Tanrı, oralarda bir yerlerdeydi işte. Yarım kalan işler, sulanmamış çiçekler, henüz beslenmemiş canlılar vardı evde. Sonra söylenmemiş sözler vardı. Ölmek bu kadar erken olmamalıydı, en azından yolun yarısını görmeliydi insan.</p><p>Aslında gerçek ölüm kadını kaybetmesi değil, susmasıydı. Şuan kadın, burada olsaydı ona bunları anlatmak yerine uzun uzun susardı. Susmak kelimeleri M2 ile vurmak demekti, içindeki tüm hikayeleri, yaşanmış ve yaşanması mümkün olacak her şeyi sona erdirmek demekti. </p><p>Siyah gömleği çok yakışıyor diye içten içe hiçbir zaman giymesini istememişti de diyememişti mesela, seni seviyorum diyememekten daha acı geliyordu bu. Hani dağları aşıp duvarda takılmak, buna benzer bir şeydi işte.</p><p>Ondan geriye sulanmamış çiçekler, kedi, birkaç balık ve bir piyano kalmıştı.</p><p>Hayatı boyunca bir hayvanın başını okşamamış adamı kedilere aşık eden cinsten bir sevgiydi bu. Kadın neyi seviyorsa, neye özlem duyuyorsa ona doğru bir yönelişti bu...</p><p>Şarkıda geçen uzun, ışıklı bir yol vardı evinin yakınlarında. Bir gün yürüyelim demişlerdi. Kadının topyekün susuşundan bir ay sonra, ayık kalabildiği bir gün tek başına yürümüştü o yolu. Ay ışığında gözlerinin dumanla kaplanmasına sebep olacak bir silüet görmüştü o gece. Yolunda yalnızdı ama ışığında kadın vardı, biliyordu.</p><p>Kalpten kalbe giden yol koymuştu adını. Şimdilerde her akşam saatlerce yürüdüğü, kelimelerin de bu kadar kolay ölmemesi gerektiği üzerinde düşündüğü bir rutindi bu yol. Başı nere, sonu nere, nerede sabah olur bilinmezdi bu yolda. Ancak ayaklarının altı ağrıyana, nefesi tükenene kadar yürüdükten sonra durabildiği bir gidişti bu. </p><p>Evet, bazen gitmek de yorulurdu. Kelimeler izin verseydi, onun için ne anlam ifade ettiğini anlatabilirdi belki. Ölmek bu kadar kolay olmasaydı bu yolda, seni seviyorum diyebilirdi. </p><p>Şakaklarından damlayan kelimeleri topladı, daha fazla devam edemeyecekti. Bazı hikayeler anlattıkça tükenmezdi, tüketirdi. M2 işini yapmış, toparlanıp gitmişti işte. Biliyordu, Tanrı oradaydı; gülümsüyordu.</p><p>Ve ölmek aslında çok kolaydı.</p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-17902262251080718412022-12-17T22:00:00.005+03:002022-12-17T22:08:09.124+03:00Sevgilim <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzwZ9fWziSYJPpFoJ2rztdA8PKk2mNzh2PtBth-nxYmKnTnMc1MOq16Sr6JXiiMpSOiqtxsx3GcxRo9hIx75kDmJmhAOz3amuYTj0Hhk3u8XtGQaXJ1F6Ah44yIRNpezMe84RnU-J5noZs5jJVu_QGulxBELeL18079UFudFgRmL5yIwMTcOqPp_tj/s596/7DA4523B-14F0-445C-B82B-18C7B9E27A59.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="385" data-original-width="596" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzwZ9fWziSYJPpFoJ2rztdA8PKk2mNzh2PtBth-nxYmKnTnMc1MOq16Sr6JXiiMpSOiqtxsx3GcxRo9hIx75kDmJmhAOz3amuYTj0Hhk3u8XtGQaXJ1F6Ah44yIRNpezMe84RnU-J5noZs5jJVu_QGulxBELeL18079UFudFgRmL5yIwMTcOqPp_tj/s320/7DA4523B-14F0-445C-B82B-18C7B9E27A59.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div>Aşkların, savaşların şiirden çıktığı bir düş benimkisi.<div>Dikenler üstündeki bir yolu dümdüz çiçeklerle kaplamaya çalışmanın nafile çabası.</div><div><br /></div><div>Oysa yollar yokuşlu ve sisli olurdu. Kenarda felaketine erken kavuşmuş hayvan cesetleri. Issız, kimsesiz, hissiz bir düşte ip üzerinde var olmak kolay mı sandın?</div><div><br /></div><div>Göz kenarlarında oluşmaya başlayan çizgiler, beyazlamaya başlayan saçlarını izlemenin manzarasını herhangi bir şehrin herhangi bir tepesi sağlayamazdı. Benden başka herkesin yorduğu ellerine yazık oluşuna, yıllar ve yolların yanında ben de şahidim. <span><a name='more'></a></span></div><div> Seni başka kimsenin bilmediği bir kente koyduğum kalbim bugünlerde yorgun. Kentte türlü hava olayları, felaketler hakimken şu kasırgada sımsıkı sarıldığım, sonra yitirdiğim sen değil misin?</div><div><br /></div><div>Artık hayat yüz metre önümü göremeyeceğim kadar karanlık. Kornaya basan her aracın çarpmaktan son anda kurtulduğu o meczup benim. Sallana sallana ilerlediğim bu yolda, sonunda bulmayı umduğum tek şey sensin, o kimsesiz kent.</div><div><br /></div><div>Gözlerini kapat sevgilim</div><div>Zemherideki düşlerini gerçekleştirmek için her şeyi yapmayacağım bir hayat mümkün değil bana...</div><div><br /></div><div>Herkes gitsin, sen kal sevgilim</div><div>Senin olmadığın bir hayatta var olmak, tuşları tek tek kırılmış bir piyanoyu çalmaya çalışmak kadar anlamsız.</div><div><br /></div><div>Sen, uğruna savaşlar çıkacak kadar güzelsin.</div><div><br /></div><div> </div><div><br /></div><div><br /></div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-57521382318730831662022-10-01T22:21:00.004+03:002022-10-01T22:39:20.818+03:00Günce 9 Merhaba sevgili okur. Bir haftadır ağır bir soğuk algınlığı geçiriyorum. Tam iyileşiyorum derken bugün de yataktan kalkamayacak kadar ağrım vardı. Akşamüstü toparladım neyse ki. Duramadım, hemen temizlik yapmaya başladım. Ah bu annelerimizden gördüğümüz özgecilik, yatsana biraz daha Gizli Özne dedim ama ne fayda.<div><br /><div> O kadar çok hasta oluyorum ki bazen cidden babamın bu kız kendine bakamıyor mu sorusunun haklılığını sorguluyorum. Ben galiba yaşamayı beceremiyorum. Ne kadar dikkat edersem edeyim bir şekilde kötü oluyorum.</div><span><a name='more'></a></span><div><br /></div><div>Okulun dördüncü haftasını geride bıraktık ama hala uyum haftasında gibi sınıfımdaki çocuklar. Bu sene kalabalık ( 20-22) kuralsız, aynı zamanda yaramaz çocuklar var. Benim gibi düzen meraklısı, sorun çıksın istemeyen bir öğretmenleri olunca da zor oluyor tabii. En azından bu hafta ''bakkala gidicim, eve gidicim, anneme gidicim'' gibi yersiz istekleri yendik. Zamanla oturacak her şey, inanıyorum :)</div><div><br /></div><div> Bünye zayıf, havalar soğuk, insanlar can sıkıcı, gündem bunaltıcı olunca çoğu zaman anlamlı bir karamsarlık kaplıyor içimi, ama içimde kalmaları daha iyi gibi sevgili okur. Poyrazcım Karayel'in de dediği gibi ''Sana bazı serzenişlerden bahsetmeyeceğim albayım.''</div><div><br /></div><div>Şu sıralar canım o duygusal, karamsar yazılarımdan yazmak istemiyor. Çünkü onları kafam rahat ve mutluyken yazabiliyorum.</div><div>Derin derin nefes alıp aileme, eşime, sevdiklerime sımsıkı sarılıp çiçek böcek tadında yaşayınca sorunları beynimin arka odalarına süpürmeyi başarabiliyorum en azından. Yaş ilerledikçe insanların sahteliği, düşüncesizliği, çıkarcılığı çevreni istemsizce daraltmana; duygusallıktan çok mantıksalcı olmana neden oluyor. Sonra huzurlu bir azınlıkla baş başa kalıyorsun. Hep derim: <b><i>''Az, çoktur.''</i></b></div><div><b><i><br /></i></b></div><div> Bunlar dışında kalabalık bir köy okulunda çalıştığım için her sene sirkülasyon oluyor. İki tane yeni zümrem geldi bu sene. Sınıf sayımız üç oldu, bu gidişle seneye de dört olacak. 5 sene zorunlu hizmetimi tamamladığım için artık (altıncı senem olan bu sene) artırımlı puan alacağım okuldan. Bu yüzden birkaç sene daha burada kalmayı planlıyorum ki daha sonra istediğim okula nokta atışı yapayım.</div><div><br /></div><div>Size en sevdiğim mevsimden çekip aldığım birkaç anı bırakıyorum, sevgiler.</div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1kDnvJBxJbanwGMwhVoKs-NkVvY7ip4pEQnDA71ZMWa518XWGncYkjfrIJ4Ps8-PWEwySdmTEsdC7UqHI46ZhD7jStUOV2CrNYECO0NX9waQIOHUtfIwAPOOpszgdH0uDj8gwbRiLd00q85cPkDfE-XF02y5ytQmD3G9ro2jberyWBkLBhkx2fEK5/s4032/1ECC4CD0-70A2-44BA-929A-19808431B4A2.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1kDnvJBxJbanwGMwhVoKs-NkVvY7ip4pEQnDA71ZMWa518XWGncYkjfrIJ4Ps8-PWEwySdmTEsdC7UqHI46ZhD7jStUOV2CrNYECO0NX9waQIOHUtfIwAPOOpszgdH0uDj8gwbRiLd00q85cPkDfE-XF02y5ytQmD3G9ro2jberyWBkLBhkx2fEK5/s320/1ECC4CD0-70A2-44BA-929A-19808431B4A2.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqmC2KMJ-Ej4h2VUtlZj8swzp9EYA0GmW9WWB7l5WrsVsQM4-q2VqWkfZ_ffhy6LxKDpaGRkQfnEPUub07NC3_17yuyLo1YEKwTgi-zlh3aQiw58yPP2Gr_hlEwnpPKA7RjNGORfMKSuexOw1gFwTyn9AanggatQzICkYPiuuws-AQm7Ajve4jM_pT/s4032/54BC3BBB-8FAF-4C0C-B97A-7D570FF0762C.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqmC2KMJ-Ej4h2VUtlZj8swzp9EYA0GmW9WWB7l5WrsVsQM4-q2VqWkfZ_ffhy6LxKDpaGRkQfnEPUub07NC3_17yuyLo1YEKwTgi-zlh3aQiw58yPP2Gr_hlEwnpPKA7RjNGORfMKSuexOw1gFwTyn9AanggatQzICkYPiuuws-AQm7Ajve4jM_pT/s320/54BC3BBB-8FAF-4C0C-B97A-7D570FF0762C.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidzcoMVfgZKSKMsP7tKeE1J0DIpcZRkkqExl5DomKgLWMWj0FAoFS3vlKjJ2MSQqWVLIZ05GJ3PhOiHNUqUJY7LLkjnb0-KnF_FqA35N7dr_P1sjkEGl6dkzlsrjd8EmjlCAm-baf-bljFZN3L_I-HA9vDOI20zk2etQpzTp33kz4co3btzxyIfbsj/s4032/AC7CD367-70A3-4413-9D10-000A6E6E6B7C.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidzcoMVfgZKSKMsP7tKeE1J0DIpcZRkkqExl5DomKgLWMWj0FAoFS3vlKjJ2MSQqWVLIZ05GJ3PhOiHNUqUJY7LLkjnb0-KnF_FqA35N7dr_P1sjkEGl6dkzlsrjd8EmjlCAm-baf-bljFZN3L_I-HA9vDOI20zk2etQpzTp33kz4co3btzxyIfbsj/s320/AC7CD367-70A3-4413-9D10-000A6E6E6B7C.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRBEEjHwaBuHZKtLZtOyUH_0GLRBeYPtE29u2S1ERWWZiUOp66uTJ9GUuf9ELAd-hY4w3iis4sVYBmgKrbpk0DHd3MA8HifhpDOVaf2JBB-dPlVNHT6MqmOEVtQwAebSRi9heqjJsugocWT9cLn27VAypI5zM2RtNoOY-RGZBB-bC2WaaBcb8PxmW3/s4032/FF5CA3FA-08DA-41E1-A623-F8C56A5B6037.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRBEEjHwaBuHZKtLZtOyUH_0GLRBeYPtE29u2S1ERWWZiUOp66uTJ9GUuf9ELAd-hY4w3iis4sVYBmgKrbpk0DHd3MA8HifhpDOVaf2JBB-dPlVNHT6MqmOEVtQwAebSRi9heqjJsugocWT9cLn27VAypI5zM2RtNoOY-RGZBB-bC2WaaBcb8PxmW3/s320/FF5CA3FA-08DA-41E1-A623-F8C56A5B6037.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-51183970073173534292022-08-30T15:15:00.003+03:002022-08-30T15:50:23.383+03:00Zehir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB5ZOFA7lREre3RF3GFWakfgEdNuiaV84kOc3ur6WZmM45Ld-7ot7LEa-9tJai_R4pCLlpszmV7q27Lp2xWA_n1n9ONyZxUl_itjCvQTeUQoi6UuABlQqwmzqhgYU_VLkQ3BJAK2jyOxUaLxuEdpOdJ0cp19aYpTByk-3YrGqHFWqW-rYA_nNaumKI/s4032/1254FAB6-12DA-4BF9-8FEE-AA84AA5D2C74.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB5ZOFA7lREre3RF3GFWakfgEdNuiaV84kOc3ur6WZmM45Ld-7ot7LEa-9tJai_R4pCLlpszmV7q27Lp2xWA_n1n9ONyZxUl_itjCvQTeUQoi6UuABlQqwmzqhgYU_VLkQ3BJAK2jyOxUaLxuEdpOdJ0cp19aYpTByk-3YrGqHFWqW-rYA_nNaumKI/s320/1254FAB6-12DA-4BF9-8FEE-AA84AA5D2C74.jpeg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Güneşin batışında her akşam, şahsıma münhasır yangınlarımdan, bir kor düşmez mi yüreğine?</p><p>Bana şifa olmayan ilaç, sana zehir olmaz mı?</p><p>En güzel cümlelerin, en güzel betimlemelerin katli ancak yanlış bir adreste mümkünken, mümkünlerin nasıl imkansıza dönüştüğünü kahkahalarla ağlayarak izledim ben.</p><p>Biliyor musun sevgilim, Tanrı'nın yeryüzündeki gülümsemesi artık yalnızca azabı. </p><p>Cümle değişti. Tanrı'nın en büyük azabı yeryüzündeki gülümsemesidir artık.</p><p>Bu hayat benim</p><p>Bu hayat benim değil. </p><p>Bu eller benim</p><p>Bu eller benim değil.</p><p>Benim olsaydı ellerimden kayıp giden ellerini, hayatımdan kalbimi dağlaya dağlaya gidişine izin verir miydim hiç?</p><p>İnsan içine atmamalıydı. Çığlık çığlığa bağırmalıydı acısını. Ki acısı biraz olsun dağılsın. İçimden çıkıp yine içimde yankılanan, her yankıda kulaklarımı, kalbimi, gözlerimi mil çekilmiş gibi yakan bu acıyla söyle sevgilim, nasıl yaşanır?</p><p>Aynalarda ölsen bile temizlenmez ellerinin izi, dediğin bir kalp sancısıyla nereye gidersen git, yol da acı da içindedir, geçmez.</p><p>Kaç intihar planı kurtarır hayatımı?</p><p>Şifamı zehir eyleyen bu hayattan artık hiçbir beklentim kalmamışken söyle, hangi mutluluk yalancı gülümsemelerimi bile güldürebilir?</p><p>Aklımın iplerini hiç bilmediğim diyarlara saldım. Arayışta değilim. Sonda, en sonda aklım. En sonu bekliyorum. En sonumu bekliyorum.</p><p>Ellerim sevgilim, eldiven takıp korunduğum sarı siyah tuğlaların en keskin uçlarında törpülediğim ellerimden, hiç tutmadığım ellerinin izi geçmedi.</p><p>Gözlerim sevgilim, hayalimdeki kimsesiz evlerin hiç doğmamış çocuklarının hüznünden bir parça kopardı da yaşlarımda kokun geçmedi.</p><p>Saçlarım sevgilim, uçlarına kadar kırıldıkları her yerde senden bir parça bıraktılar da yine de senden geçmediler.</p><p>Ayaklarım sevgilim, senden geriye giderken bile çıkmaz sokaklarda, cılız bir sokak lambasının ışığındaki umuda sığındılar da yine de geri dönmediler.</p><p>Bu ev, artık yuva değil. Bu duvarlarda artık ismin yerine dünyanın herhangi bir yerindeki hıçkıra hıçkıra yazılan en acı cümlelerden derlenmiş, her satırında gözyaşı olan bir roman yazıyor.</p><p>Bu roman acı, bu roman cinnet, bu roman ölüm.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Bu ev artık yuva değil.</p><p>Benim kapılarım artık sana açık değil.</p><p>Bu hayat benim.</p><p>Bu hayat benim değil.</p><p>Bu eller benim.</p><p>Bu eller benim değil.</p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-69747044955856749522022-07-31T00:43:00.004+03:002022-07-31T01:33:19.861+03:00Veda Günlüğü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcavTOsCNkf4iSu0ZC_6rIYM74zMrjy5tXKPNPnJel3FB6cuGdMd3vV_TfIsoyXOotq8LWK1BHXgyXt_5LUvfD_m9i2ILzL6rtJC7XWp5lT7MkxaSpPFdiv0Dq9CJSfYXUitLFPe2nGG7g6uR7kB0xusz4HjIkmVqTpvF9o-1t2TzjgqrQGst3ejcJ/s4032/EDC72979-3A13-4288-8BC8-97D1EFC3BE51.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcavTOsCNkf4iSu0ZC_6rIYM74zMrjy5tXKPNPnJel3FB6cuGdMd3vV_TfIsoyXOotq8LWK1BHXgyXt_5LUvfD_m9i2ILzL6rtJC7XWp5lT7MkxaSpPFdiv0Dq9CJSfYXUitLFPe2nGG7g6uR7kB0xusz4HjIkmVqTpvF9o-1t2TzjgqrQGst3ejcJ/s320/EDC72979-3A13-4288-8BC8-97D1EFC3BE51.jpeg" width="240" /></a></div><br /><div><br /></div> Açık renk kotu, beyaz ve özenlice ütülenmiş gömleği, beyaz spor ayakkabıları, her zaman kısa kestirdiği saçları, soluk benziyle zihninin en güzel odasında yer alıyordu. Yana doğru kayan dudağıyla son kez gülümsemişti veda ederken, gülüşüyle ilgili en güzel olan şey oydu zaten.<div>Kalpte ise tüm odaları katıp tek bir salon yapmıştı yerini. Yani bu veda bir evin odalarını sığınağa çevirmişti. Sığınakta tek oda, tüm ayrıntılarıyla ezbere bilinen bir silüet vardı artık; girişler ve çıkışlar yasaktı. <div>Birtakım yaşamsal malzemeler, sınırsız tütün ve içecekler vardı. Tütün dumanları acının katsayısına paralel olarak yoğunlaşıyordu. Bir cam bıraksa iyi olurdu aslında, nefes almak için. Ama artık nefes almanın dışarıda veya içeride, denizde veya ormanda olmasının hiçbir önemi kalmamıştı.</div></div><div>''Bir sevgi, bir de sevgisizlik her şeyi yaptırır'' derlerdi insana. Bu veda sevgiden miydi, sevgisizlikten miydi bilmiyordu. Ama evleri sığınağa çeviren vedaları hiçbir insan hak etmiyordu.</div><div> Sığınaktan çıkmak için yılda bir günü vardı kadının. Onun gittiği gün. Bugün de o döngü günlerinden biriydi. </div><div>Yine aynı yollardan, aynı şarkılarla, aynı adımlarla gidiyordu. Güneşin doğuşundan yeniden doğuşuna kadar devam eden bir bekleyişti bu.</div><div>Tren garında veda eden her anne, her çocuk, her aşık biraz oydu. Başka acılardan kendine pay çıkarmayı hep sevmişti kadın.</div><div>Gözyaşlarının akışındaki ritimden ne şarkılar çıkıyordu, tadından ne yemekler, bilseniz. </div><div>Yerine hiçbir şeyi koyamayacağı bir boşluğu kucaklıyordu her gittiğinde. </div><div>Siz hiç hayatınızdaki her şeyi, bir boşluğun sessizliğine tercih ettiniz mi?</div><div>Hani düşüncesini bile hiçbir varlık bölmesin istediniz mi?</div><div>Peki her sene aynı yıkımı, aynı acıyla karşıladınız mı?<span><a name='more'></a></span></div><div>Zaman yaraları saran değil, yaraların acısına alışmayı sağlayan bir olguydu sadece.</div><div>Ve gidenler, kalanların omzuna yaşanan gün sayısı kadar ağırlığı öylece bırakıp giderdi. </div><div>Sabaha kadar tam yirmi tren gelmişti. Yirmi kez aynı acıyı yaşamıştı kadın. Yeniden.</div><div>Sımsıkı sarılmıştı, gülümsemesini hüznüne taç yapmıştı.</div><div>Hani tam arkasını dönüp giderken, son kez bakmıştı, bir şey söylemek ister gibi. Keşke söyleseydi. Keşke gitmeseydi.</div><div>Bu kez dönüyordu. Hayır hayır, tamamen zihninin oyunuydu bu. Oyuna gelmemeliydi. Tehlikeli Oyunlar oynamamalıydı artık.</div><div>Artık güneş doğuyordu. Kimsesiz, sessiz, hissiz sığınağına dönmeliydi yeniden.</div><div>Söylenmemiş her söze, okunmamış her kitaba, kalması mümkünken edilen vedalara kırgındı. Aslında hayata, Tanrıya, çiçeklere bile kırgındı.</div><div>Bu kırgınlık ki sonu olacaktı kadının.</div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-60198362710180495612022-07-11T00:53:00.003+03:002022-07-11T01:05:41.054+03:00Liman<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO4xnq8MtsLwXN-WEyav7QYu0pWAEM-cwKFxhGlU8yEjyQJRAU3giNVt5AcNXNVA6tc_-I-1y4pP4hFIzEJEKQ6LLjJVhR6ZCVK_WrFeOvS90fDH5K6qD5tZROY4pE7nQh-h5-HzNxyrN5W86pBk5Cig61x2Mm-4PXdZxk0sxlyhJrEweNqxaaHkTk/s901/CCAE28B2-A4F6-485A-85E0-B2B3F9582F55.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="544" data-original-width="901" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO4xnq8MtsLwXN-WEyav7QYu0pWAEM-cwKFxhGlU8yEjyQJRAU3giNVt5AcNXNVA6tc_-I-1y4pP4hFIzEJEKQ6LLjJVhR6ZCVK_WrFeOvS90fDH5K6qD5tZROY4pE7nQh-h5-HzNxyrN5W86pBk5Cig61x2Mm-4PXdZxk0sxlyhJrEweNqxaaHkTk/s320/CCAE28B2-A4F6-485A-85E0-B2B3F9582F55.jpeg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div>Kıyıya yanaşırken limanın yangınına bile şahit olamamış bir gemi hüznü yüreğimde<div>Dibini bilmediğim engin denizlerde boğulmaktı artık kaderim<div><br /><div>Oysa yola ne umutlarla çıkmıştım; yüreğimde, prangalarından kurtulmuş ürkek bir serçe</div><div>Sonsuza dek uçacağını sanıp, karşılaştığı ilk yırtıcının avıydı son nefesinde</div><div><br /></div><div>Yıllarca çalınmamış, telleri paslanmış, akordu bozulmuş bir gitar ellerimde</div><div>Son kez o en sevdiğim şarkıyı söylerken, sesimin duyulmadığı fark edene dek çabaladığım</div><div><br /></div><div>Çok sular aktı zamanın geçmez dendiği bu diyarda, zeytinliklerin yerini alan apartmanların</div><div>Soğuk duvarlarından sızan sessiz çığlıkları duyan olmadı<span><a name='more'></a></span></div><div><br /></div><div>En sevdiğim rengin her yerine bulandığı, acılarım en güzelidir diyerek resmettiğim</div><div>Korkudan hiçbir duvara asamadığım tabloyu kaybettiğim gün, bu gün</div><div><br /></div><div>Bu gün her şeyden önce, her şeyden sonra ellerimden kayıp giden bir yelkovan</div><div>Akrebi saat başı sokan, durdurulması mümkün olmayan ne varsa zamandadır</div><div><br /></div><div>Zamanından önce gelen otobüs, zamanında yetişemeyen yolcu</div><div>Ve ne olursa olsun yoluna devam etmek zorunda olan bir kaptan umursamazlığı vardı rüyalarımda</div><div><br /></div><div>Ve rüyalar; hayat kadar gerçek, gerçek kadar canlı olmasalardı</div><div>Özlemlerin kekremsi tadı bu kadar yakmasaydı genizden kalbe kadar</div><div><br /></div><div>Hayaller gerçek olsaydı, gemiler yanmasaydı, limanlar gitmeseydi, kuşlar uçmasaydı ve akreple yelkovan dursaydı</div><div><br /></div><div>Gecenin bu saatinde bu satırlar tablolarda resmedilmeseydi, otobüsler olmasaydı hayat daha güzel bir yer olabilirdi.</div><div><br /></div><div>Hiçlikten hiçliğe, hiçlikten hiçliğe gitseydi uykularımız</div><div>Sona erseydi tüm hırçınlık dolu endişeler</div><div>Şarkılar bu kadar canımızı yakmasaydı</div><div>Sigaraları bir yakıp bir söndürmeseydik</div><div>Nedenler ve sonuçlar üzerinde bu kadar düşünmek zorunda kalmazdık.</div><div>Ve gece, yıldızların her birine göz kırpmaktan düşüncelerle</div><div>Sabaha kadar göz kapaklarımızı açık tutmak zorunda bırakmazdı bizi belki de.</div><div><br /></div><div><br /></div><div><div><div><div><br /><br /></div></div></div></div></div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-69439814568567671362022-05-14T20:48:00.003+03:002022-05-14T23:52:15.905+03:00Kara Delik<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv2YHsr0tltoSp75aDh091mFLq9rr9Eye3u1yCp8FJWlIFCstnooiCdxnVy1vyvnGpaB4x13fkVACRK96Y4_PJtxAUT-qicmw47-DRmTUmPYuFCiSiwaizdYSOfJvu0kCE3TsZJfMlmetq3_Z9uXd_TV1o_3DINOXP_5PejezgWiYNjvifWH9fGKMN/s3589/475F5505-0FCC-403F-AE0E-F5B25766587E.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3589" data-original-width="3021" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv2YHsr0tltoSp75aDh091mFLq9rr9Eye3u1yCp8FJWlIFCstnooiCdxnVy1vyvnGpaB4x13fkVACRK96Y4_PJtxAUT-qicmw47-DRmTUmPYuFCiSiwaizdYSOfJvu0kCE3TsZJfMlmetq3_Z9uXd_TV1o_3DINOXP_5PejezgWiYNjvifWH9fGKMN/s320/475F5505-0FCC-403F-AE0E-F5B25766587E.jpeg" width="269" /></a></div><br /><div><br /></div>Kahverengiden yeşile doğru ilerleyen bir renk cümbüşüydü ortasına düştüğüm kara delik. Dikkatli baktığımda kaybolmasam, ezbere bildiğim dikenli yollarında yürümem işten bile değildi.<div>Kayıp, soğuk, rengini yitirmiş gecelerdeki bütün iç çekişler yarım gülümsemendendi. Gülümserken ağzının kenara doğru kaymaya başladığı ilk andan itibaren yüreğimde filizlenen çiçek bahçesinden habersizdin tabii. Haberi olsa böyle bir çiçek bahçesine nasıl kıyardı ki insan?<div><br /></div><div> Her insan dedik, farklı bir hikayedir. Bir davranışın, bir sözün o insanın dünyasında ne ifade ettiğini, neleri değiştirdiğini hiçbir zaman gerçek anlamda bilmeyeceğiz. Mesela sen kara delik, içinde kaybolduğum zamanlarda hissettin mi çırpınışlarımı?<span><a name='more'></a></span></div><div><br /></div><div>Şimdi gideceğim yere vardığımda yarım kalan her şarkı, annesini kaybetmiş her yavru kedi, sokak ortasında dilendirilen her çocukta, varlıkta, yoklukta, ölümde, savaşta ve bir bebeğin kokusunda sen.</div><div>Hiç olmadığın bir varlıkta, hiçlik olarak, her şeyden daha çok kapladığın yeri kara delik, hissettin mi hiç?</div><div><br /></div><div>Enginarın kalbinden bile olsa, sende de var mıydı?</div><div>Dikenlerin kanatmasaydı, kalbinin yerini bulup sevebilir miydin sen de?</div><div><br /></div><div>Özlemlerin ve gerekliliklerin akıllara durgunluk veren acısından, bir miktar kekremsi tat bulaştı mı sana da?</div><div><br /></div><div>Üzerimde ne olduğunun hiçbir önemi olmadığı havalarda kah ağlayarak, kah uzaklara dalarak yürüdüm ben. Yürüdüm, yol bir yere varmadı; yardan başka varacak yeri olmayanlar nereye gidebilirdi ki hem tüm sarsıntılı yenilgilerinden başka?</div><div><br /></div><div>Hangi yöne dönsem gözlerin vurmadı mı en savunmasız anlarımda?</div><div> </div><div>Ayak tabanlarım adım atacak gücü bulmaz da, uykudan gayrısı da seni benden alamaz.</div><div>Rüyaların imkanlı imkansızlığında nadiren de olsa kokunu hissederek sarılmanın, artık hayat burada bitebilir dedirttiğinden mesela, haberin var mıydı?</div><div><br /></div><div>Talan ettiğin çiçek bahçesinde kurulan mahşer yeri kalabalığında bir mahkemeden sesleniyorum. Kokunun bulaştığı bütün çiçekler senden şikayetçi. Değer vermek ve güzel sevmek konuları üzerinde günlerce konuşabiliriz, fakat bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimiz için son söz olarak sevgili Tanrım, kalplere böyle sevmek yasaklanmalı, mahkemelerce böyle güzel gülmek ve umarsızca gitmek yasaklanmalı. </div><div><br /></div><div> </div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-34242827961024949662022-04-12T21:25:00.004+03:002022-04-12T22:24:54.168+03:00Günce 8<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhurraJFpGqurzaaVOuy1F-eSb88ClhtQPX8xMPJBfkQYX4FFgta7gOUQtmwpXpte3pRqN5Qk_pFm-ZhBPeW1HFz86x5TEUYi77Vx6MyvPq2fEH2-NuWXmT6o6aIMcK_0J2qb3FK-J9aMHKrzN0P2f0stonTPVINUAD0ToYwDraZz50n4DLp1J5AnVS/s3945/BEE65E08-D11B-433C-9CC0-53AE76739AFB.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="3945" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhurraJFpGqurzaaVOuy1F-eSb88ClhtQPX8xMPJBfkQYX4FFgta7gOUQtmwpXpte3pRqN5Qk_pFm-ZhBPeW1HFz86x5TEUYi77Vx6MyvPq2fEH2-NuWXmT6o6aIMcK_0J2qb3FK-J9aMHKrzN0P2f0stonTPVINUAD0ToYwDraZz50n4DLp1J5AnVS/s320/BEE65E08-D11B-433C-9CC0-53AE76739AFB.jpeg" width="320" /></a></div><p><br /></p><p> Merhaba sevgili okur. Uzun soluklu, bol hastalıklı bir merhaba.</p><p>Görüşmediğimiz süreçte beşinci ameliyatımı geçirdim. Daha önce dizimde bir ödem durumundan bahsetmiştim, işte o ödem dizimdeki bursa denen bir zarın (bademcik gibi faydalı bir yapı) iltihaplanması sebep oluyordu. Doktora göre çömelip kalkarken yaptığım ters bir hareket sebep olmuş.</p><p>Altı aydır dizlik, buz masajı, antibiyotikler ve kremlerle yaşıyordum. Eşofmandan başka bir şey giyemiyordum. Şimdi az önce bahsettiğim tüm şeylerden nefret ediyorum. İçim dışım ilaç oldu. Altı aydır sürekli nüksettiği için bursayı alma kararı verdi doktorum. Ameliyattan çok basit, on gün içerisinde okula dönersin, dizlik kullanmayacaksın, çok rahatlayacaksın diyerek bahsetti. Doktordan ameliyatta lokal anestezi rica ettim. Önceki dört ameliyatımda tamamen uyutulmuştum ve sonuncusunda uyanma aşamasında neredeyse boğulacaktım. Bir de bunu tecrübe edeyim dedim :)</p><p>Bir ay önce ameliyatım gerçekleşti. Diren olduğu ve bacağımı oynatmamam gerektiği için bir gece hastanede kaldım. Sabaha kadar buz torbalarının biri gitti, biri geldi. Her uyandığımda biri iğne yapıyor, teşekkür edip uyuyordum o gece :) Eşim yoğun çalıştığı için annem ve babam geldiler yanıma. Benim on günlük rapor bir ay heyet raporuna döndü ameliyattan sonra. Doktorun beklediğinden daha kötüydüm çünkü. Okul için hiç istemediğim bir ara vermiş oldum. Çocuklarımı başka bir öğretmene emanet ettim. Kıskanç biri değilimdir ama ne yalan söyleyeyim çocuklarımı çok kıskandım. Allah'ım dedim. Öğretmenlerini sevsinler ama benden çok sevmesinler :)</p><p>Çorabıma kadar annemin giydirdiği bir haftanın sonunda biraz toparlandım, fizik tedavi egzersizlerine başladım. Lavabo ve yemek dışında hep yatmam gerekiyordu. İyiye gidiyorum derken Ramazana birkaç gün kala yeniden dizimde doluluk ve şişlik hissettim. Bayağı ağladım. Çünkü bu durum gerçekten psikolojimi bozdu. İçinden bir türlü çıkamayacağım bir döngüde hissettim kendimi.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Doktor ameliyat yerinde içten bir kanama olduğunu, altı ay boyunca uzun süreli ayakta kalma ve yorulma gibi durumlarda yeniden kanama olabileceğini söyledi. Yeniden dizlik-buz-antibiyotik labirentine girdim.</p><p>Şimdilerde daha iyiyim. Egzersiz ve buz masajına devam ediyorum. Hareketsizlikten her gün başka yerim ağrıyor. Bir gün çok yüklenmekten sağlıklı olan dizim, bir gün bileklerim, bir gün omzum. Annem bugün neren ağrıyor nene diyordu o derece :) Hakikaten nenelere döndüm sevgili okur. İyi olmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum çünkü az zamanım kaldı. Ara tatil dönüşü on sekizinde başlıyorum okula bir aksilik çıkmazsa.</p><p>Ben samimi bir insanım, içi dışı bir. Öyle olunca bazılarınıza ters gelebilir ama Yaratıcı ile de samimi konuşmalarım olmuyor değil. Hayatım boyunca gerçekleşmeyecek hiçbir hayalin peşine düşmedim. İmkan olan şeyleri istedim ve yapmak için tabiri caizse köpek gibi çalıştım. Öyle ya da böyle hepsini elde ettim. Çok şükür, istediğim ve olmayan hiçbir şeyim yok.</p><p>Ama hayat hep güller açacak diye bir şey yok. Herkesin bir sınavı var. Benimki de hep sağlık oldu. Çaresiz olmayan ama biraz süründüren hastalıklar. 28 yaşıma yaklaştım ve beş ameliyat geçmişim, bir kalıtsal rahatsızlığım var. Dayanıksızım. Güçsüzüm. Yorgunum. Yine de çok mutluyum.</p><p>Yaratıcı diyorduk. Geçen dedim ki gözlerim dolu dolu. Allah fıstık yaptı dizime. Ama bu kez çok acıttı. Biliyorum, bu da geçecek, diğerlerinin geçtiği gibi. İyi olacağım, iyi olacağız sevgili okur. Sağlık olsun, bir de yanımızda sevdiklerimiz. Gerisi hallolur.</p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-74999805430312676712022-04-03T00:50:00.004+03:002022-04-03T02:56:45.146+03:00Gece<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmDx4jc3GWPueAqCcDZQ6N2kvH86iLz6DKQOiEN3kkgZMUPWljvuNnhYnqjqXeUEt2Q1zV3vBMMY1HcZs96HSni6Tgs1zRcX55LvY-jRqojZir8IUK-8ZwmULp_6bknMcw-HnUyOHYAwAPNrDDrjj1ofpn5fnyV9e9KXF64xUwIawsjdrNvQb3Z48w/s988/F509BA75-6AF5-43C2-9093-183557772EDF.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="553" data-original-width="988" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmDx4jc3GWPueAqCcDZQ6N2kvH86iLz6DKQOiEN3kkgZMUPWljvuNnhYnqjqXeUEt2Q1zV3vBMMY1HcZs96HSni6Tgs1zRcX55LvY-jRqojZir8IUK-8ZwmULp_6bknMcw-HnUyOHYAwAPNrDDrjj1ofpn5fnyV9e9KXF64xUwIawsjdrNvQb3Z48w/s320/F509BA75-6AF5-43C2-9093-183557772EDF.jpeg" width="320" /></a></div><br />Parmak uçlarından beynine kadar yeri vardı. Tıpkı damarlardaki kan gibi tüm vücudunda dolaşan, olmadığında yoksunluk belirtilerine yol açan bir maddeydi sanki.<div>Gurbet üzere doğulmuş bu dünyanın en beter sürgün yerinden bir geceydi işte. Yıldızlar göz yaşları buğularında kaymak üzere gibi görünüyorlardı. İçmeyi bırakmıştı. Bulanık yaşamayı sevmiyordu. </div><div><br /></div><div>Sevmenin her halini dibine kadar yaşadığı için acıyı da adamakıllı yaşayacaktı, kendini uyuşturmak anlamsızdı. Duygular ya var olmalı, ya da en dibine batmalıydı yerin. Çağdan dert yanan insanlar hiç samimi gelmiyordu artık.</div><div>İsteyen her şeyin en güzelini en sonuna kadar yaşardı. </div><div> </div><div>Şiirlerle arası bozuktu. Bazen öyle şiirler yazıyordu ki kelimelerin bile canı yanıyordu. Ömrüm yettiğince demişti. Sabır demişti. Ama sabır da yorulurdu işte. </div><div><br /></div><div>Yutkunamadığı bir damla anıdan okyanuslarda boğulmaktı payına düşen. Oysa bazı hayaller bazı hayallerle bir hayal dükkanı açmış olsa herkese yetecek kadar umudu vardı…</div><div><br /></div><div>Kelimeler öyle herkese alelade kullanılacak şeyler değildi. Özellikle anlamayan biri için. Nefsi de nefesi de tükenmişti. Şuanda, tam burada son nefesini verse ruhu bile duymayacaktı. Bu yüzden kelime israfından kaçınıyordu. Bilirsiniz, israf günahtır.<span><a name='more'></a></span></div><div><br /></div><div>Haberiniz olsun dedi. Bir kalbi yerden yere vurmak da öyle. Parçalı kırıklı, iyileşmesi güç bir fırtınanın ardından rüzgara ne iyi ettin de geldin denmezdi ki. Yere atılmış, ezilmiş tüm çiçeklerin yasından bir geceydi işte.</div><div><br /></div><div>Sokaklarda tek bir köpek bile yoktu. Hani öyle zemheri, ıssız bir geceydi. Beklemek gurbettendir.</div><div>Gurbet de yorulur. Özlemenin güzel olduğunu her kim demişse yalandı. Özlemek her gün biraz ölmekti.</div><div>Papatyalardan bir yol yapsa, koşa koşa gitse yine de ölümdü sonu. Artık bunu biliyordu.</div><div><br /></div><div>Gece her şeyin iki katı derlerdi, o da eksikti. Gece, bir gökdelenden atlayan insanın yere düşme süresi kadar uzun ve acı vericiydi. Ta ki yere düşüp yok oluncaya kadar...</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-42763474208158101132022-02-20T00:17:00.005+03:002022-02-20T01:38:22.032+03:00Atlas Kelebeği<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj6Uz0Z6NwQAX91hC_ShHTOWohSsdzZgZTHzRnKXOuVYYK9TWQz_qMAHJrRCA0V4NIIpp5tUKEX2wAVNLGkhU9m0tA7vCB5f1vFcFrgaCJy1jQhQ-gjOM54prx9UpNcBWvffq4wcvTNycJX9uypNMlSfjBlyKWTDopsoCHPU3aA2wDKsH_OzyzbmwL3=s829" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="544" data-original-width="829" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj6Uz0Z6NwQAX91hC_ShHTOWohSsdzZgZTHzRnKXOuVYYK9TWQz_qMAHJrRCA0V4NIIpp5tUKEX2wAVNLGkhU9m0tA7vCB5f1vFcFrgaCJy1jQhQ-gjOM54prx9UpNcBWvffq4wcvTNycJX9uypNMlSfjBlyKWTDopsoCHPU3aA2wDKsH_OzyzbmwL3=s320" width="320" /></a></div><p><br /></p><p> Sevmek bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda şemsiye açmadan, koşmadan sakin sakin </p><p> Herkesin telaşla yürüdüğü caddelerde her tabelayı okuyarak, her canlının başını okşayarak yürümektir.</p><p> Sevmek boş bir duvarda gördüğün hayale gülümsemektir, şarkıları bir başka dinlemektir.</p><p> Nereden geldiğin, yolun nereye gittiğinden çok şuan nerede durduğundur.</p><p> Yüreğini ellerine alıp başka bir elin merhametine bırakmaktır.</p><p> Dikenli yolları çiçek bahçesine çevirmeye ant içmektir.</p><p> Bir sese kilometrelerce öteden sarılmaya alışmaktır bazen</p><p> Bazen öpünce şifa bulmaktır en çaresiz anlarda...<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Bense ömrümün bir haftasının her bir saniyesini, dokunsan tüm rengimi ellerine feda etmeye hazır bir Atlas kelebeğiydim seni severken. Uçmakla göçmek arasındaki incecik çizgimi, ezberlerimi bozdurduğun yolumdan dönmek öyle kolay olmadı.</p><p> Kısacık ömrüme rağmen bilirdim, sevmek süründürerek öldürürdü. Rengarenk papatyalarla dolu kırlarda uçmak, durmadan gökyüzüne bakmak varken ebedi olarak konmak yüreğine, öyle kolay olmadı. Kilometrelerce öteye gidebilecek güce sahipken, bir yerde takılıp kalmak, öyle kolay olmadı.</p><p> Sen bilmezsin. Rengini doğadaki bütün renklere tercih ettiğim, dikenlerini yastık yapıp uyuduğum geceler vardı. Ben en çok buz gibi gecelerde sıcacık battaniyem olmuş, sessizliğinin sesine sarılmayı sevdim. Yokluğunda kaybettiğim renklerimi, bir bir buldum kalbimi ellerimden aldığında. </p><p>Ellerim sevgilim, tırnak uçlarının her bir zerresini sevdiğim ellerinde hayat buldu. Bakışlarında ütopyalarda bile gerçeklik payı olabileceğini düşündüren bir umut yeşerdi kalbimde. Ömrümün kısalığına inat gökyüzü kadar, ellerini kocaman açan bir çocuğun o masum sevgisi genişliğinde sevdim.</p><p>Ve sevgilim, ben seni çok sevdim.</p><p>Ruhların aşinalığıyla, ezel ebete...</p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-83816888249776029282022-02-10T15:56:00.008+03:002022-02-10T18:30:40.175+03:00Lise Anıları<p> Kayseri Anadolu Lisesi, namı diğer Taş Mektep. Otuzuma yaklaşmış, mesleğimin beşinci yılındayken en çok özlediğim yıllar, en sevdiğim (hala görüştüğüm) dostlar ve son sınıfta tanıdığım eşim o sıralardan...</p><p>O zamanların çıkarsız, samimi, saf sevgiden oluşan arkadaşlık ilişkilerini şimdilerde bulmak öyle zor ki. Özledikçe fotoğraflarımıza bakıyorum, arkadaşlarımın her biri Türkiye'nin çeşitli illerinde asker, polis, öğretmen, memur olmuş. Her biri pırıl pırıl; ülkesine, ailesine faydalı işler peşinde. </p><p> Okulda telefon yasak olmasına rağmen telefonu hep elinde ya da masanın üzerinde olan, kaşlarında çizik, makyaj yapan, arkadaşları arasında son derece gevşek, dışarı karşı saygılı ve ciddi bir öğrenci oldum. Arkadaşlarımın hepsinin en az bir kere içtiği şey burnundan gelecek derecede güldüren bir tip oldum, hala da öyleyim :) Ders aralarında kalorifer üzerinde yapılan sohbetler, yer altındaki tünel benzeri yerlere koyduğumuz kitaplar, sınıfça yaptığımız vukuatlar, her şey çok güzeldi be.</p><p> Kıyafetlerim ve görünüşüm hiçbir zaman okula uygun olmadı. Ama dersleri öyle güzel dinlerdim ki. Sosyoloji dersinde bile tüm sınıf uyurken pür dikkat dinlerdim :) Bu yüzden öğretmenlerim hiçbir zaman dış görünüşümü sorun etmedi. İyi ki böyle güzel öğretmenlerim olmuş. Hayattaki en büyük şanslardan biri de bu bence. Şimdi ben de onların yolundan gitmeye çalışan genç bir öğretmen oldum.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p> Biz 2012 yılında mezun olduk. Okulumuz 3 bloktan oluşuyordu. C,B ve A. Son sınıfta okulun tarihi olan, Abdullah Gül, Turgut Özal gibi isimlerin okuduğu A blogunda olabiliyorduk. Bizden sonra A blok Milli Mücadele Müzesi'ne çevrildi. Artık sıralarımızda Turgut Özal, Abdullah Gül, Hulusi Akar gibi isimlerin balmumu heykelleri yer alıyor. Benim sıramdaki isim Turgut Özal :)</p><p>Bu arada Kurtuluş Savaşı yıllarında Meclisin lisemize taşınması gündeme gelse de Ankara Savaşı'nın kazanılması üzerine bu karardan vazgeçilmiş. Atatürk'ün bir ziyaretinden anı defterinde yazıları var. Bu arada yine aynı yıllarda okulumuz öğrencileri günüllü olarak Çanakkale Savaşı’na katıldığı için 1915-16 yıllarında mezun vermemiş. Okul bahçesinde onlara ait çok güzel bir anıtımız var. Ruhları şad olsun...</p><p>Böylesine tarih kokan, hababam sınıfına benzeyen merdivenleri olan bir okulun son mezunlarından olmak büyük gurur. </p><p>Buradan Türkiye'nin dört bir yanına dağılan kıymetli lise arkadaşlarıma selam olsun.</p><p><br /></p><p> Kayseri Lisesi Marşı</p><div style="background-color: #efefec; color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;"><i>''Kayseri Lisesi’nin nura koşan gençleri</i></div><div style="background-color: #efefec; color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;"><i>Güzel Anadolu’ya güneşler taşınacak</i></div><div style="background-color: #efefec; color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;"><i>Bu mefkure oldukça azmimizin rehberi</i></div><div style="background-color: #efefec; color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;"><i>Cehalet boğulacak, ilm ü fen yaşayacak</i></div><div style="background-color: #efefec; color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;"><i>Güçlüyüz kuvvetliyiz imanlıyız hepimiz</i></div><p><i style="color: #222222; font-family: tahoma; font-size: 12px;">Yaşasın genç Türkiye, yaşasın mektebimiz.''</i></p><p>Yolunuz Kayseri'ye düşerse Milli Mücadele Müzesi'ni mutlaka gezin :)</p><p>Sevgiler.</p><p><br /></p><p>Bazı anılar: </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiRYS6VbF1-xiG8o-5n9oBM3zAxyZlvOUHdvoExlaYYE9hClmql3GFFUMlnqXCtas3dTiZfk7jyVAXEbeOuUtVguS7esXehp48zshpWY1T4IzTd_yVwh2uDLk6-jz4U2vyBe3cgbll-SEMaAkqevjtDmjfQA3MZEsTEb9GYNxLMgMcMuxMvyY6gHw5B=s960" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="960" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiRYS6VbF1-xiG8o-5n9oBM3zAxyZlvOUHdvoExlaYYE9hClmql3GFFUMlnqXCtas3dTiZfk7jyVAXEbeOuUtVguS7esXehp48zshpWY1T4IzTd_yVwh2uDLk6-jz4U2vyBe3cgbll-SEMaAkqevjtDmjfQA3MZEsTEb9GYNxLMgMcMuxMvyY6gHw5B=s320" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Mezuniyet günümüz :)<br /><br /></td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg-jIRikr14hsgSq-A9hHDzDxSLbk559XnwL0iPR2GHq9WJYFyfpSe78AAVVxg7hfZB7WkM6zpqqtGU2aXfBOmOzoT0qIY7ZlhxGHuH3gi6aeDuSudtGApBK8Ndrysf9VtqIJ_BpfZbbxOIlOP0tsENpoLf3wzwNTgHnuT2tycmOS4Snc87Ju-3hsxV=s4320" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg-jIRikr14hsgSq-A9hHDzDxSLbk559XnwL0iPR2GHq9WJYFyfpSe78AAVVxg7hfZB7WkM6zpqqtGU2aXfBOmOzoT0qIY7ZlhxGHuH3gi6aeDuSudtGApBK8Ndrysf9VtqIJ_BpfZbbxOIlOP0tsENpoLf3wzwNTgHnuT2tycmOS4Snc87Ju-3hsxV=s320" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Eniştenizle hasbihaller :)</td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgjbDNb1RVI4yrE8LsmUDLniZdr10RdIHzRpPYqu8zheEtIHS__WKV38DtMLfq4OR134KjVWsrCh9RGKv_fkoLZXFCbaHCf9G7JZPg-FITJTvxlqipUYNIZ7E8oxQOQmtkaf3bNYrl8NtnTBbUw99jEABztlT364Dn9cFrEb48nEIXgT9idFYNXLNba=s4320" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgjbDNb1RVI4yrE8LsmUDLniZdr10RdIHzRpPYqu8zheEtIHS__WKV38DtMLfq4OR134KjVWsrCh9RGKv_fkoLZXFCbaHCf9G7JZPg-FITJTvxlqipUYNIZ7E8oxQOQmtkaf3bNYrl8NtnTBbUw99jEABztlT364Dn9cFrEb48nEIXgT9idFYNXLNba=s320" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kitapları koyduğumuz yer :)<br /><br /></td></tr></tbody></table><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjVhcP884BZ6wp8_isBVxRMazKxGeIwT01N0cUwqPJV5fgUiMCX2ZRasSlG7SFkGcmVEIM9VuYNxYMSg3SnTmxrXKcY9fXgAxfEVSSHwpxCNP2yTSRzJP2YO-dpZeP3htdymLhhmrJhc6KD5SEWlHLiQdpWFpbfawYjlEhWiGRwKUH_nzjNdKMBtBTs=s4320" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjVhcP884BZ6wp8_isBVxRMazKxGeIwT01N0cUwqPJV5fgUiMCX2ZRasSlG7SFkGcmVEIM9VuYNxYMSg3SnTmxrXKcY9fXgAxfEVSSHwpxCNP2yTSRzJP2YO-dpZeP3htdymLhhmrJhc6KD5SEWlHLiQdpWFpbfawYjlEhWiGRwKUH_nzjNdKMBtBTs=s320" width="320" /></a></div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6-lUxIc-I2IiH5F1OyNiYHQtxAamrarBj3oG2rzu3PcOVp0N9F3XXqX5-OMTYYnDQRYcLkmyZSneEqtV2qVxVQvfFwKQWeLm2VsL811Sk-KwTN9jl2LvBATIthlElT9WRzHrEK9ubHfRQapDy3F5qifaYXQlhp4jltGlAhw0FZF9K271uK8bVW549=s4320" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6-lUxIc-I2IiH5F1OyNiYHQtxAamrarBj3oG2rzu3PcOVp0N9F3XXqX5-OMTYYnDQRYcLkmyZSneEqtV2qVxVQvfFwKQWeLm2VsL811Sk-KwTN9jl2LvBATIthlElT9WRzHrEK9ubHfRQapDy3F5qifaYXQlhp4jltGlAhw0FZF9K271uK8bVW549=s320" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hababam sınıfı merdivenlerimiiiz :)</td></tr></tbody></table><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEI9s44JJRED3na2pBHAwX9PzRsVeJvt4Ij4ImAekNNMd4u9UGRQMo2K2IUIBsR1rgHBeJqk_tXXcjbwmbwor_gDTeZdnF2lVj5UpNerjvx95BCoWX-_oQjxTn2LhGMwUnOcryQcE-p3onFZGKe4VR0mwVrmHLcKv8ObVjivDIKSM4tQXSqv4KP1NL=s4320" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEI9s44JJRED3na2pBHAwX9PzRsVeJvt4Ij4ImAekNNMd4u9UGRQMo2K2IUIBsR1rgHBeJqk_tXXcjbwmbwor_gDTeZdnF2lVj5UpNerjvx95BCoWX-_oQjxTn2LhGMwUnOcryQcE-p3onFZGKe4VR0mwVrmHLcKv8ObVjivDIKSM4tQXSqv4KP1NL=s320" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgtgh35yFiyScaQTnvOpZyx1SMbR0m_2L96skSXjsjXKX_JC4IgXPvcQdlBnEVml-pQDGYT6jb_aven2lP53XqUWeSVQTRZi_qSh5JLLJlNrrarCwHiuQG6RitPeC90Q2YzU2X1QijSD59PKltjIvvjScOKZ_hOtyScgM-Q0NV3EWp1sv2iwUXvAqO9=s4320" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3240" data-original-width="4320" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgtgh35yFiyScaQTnvOpZyx1SMbR0m_2L96skSXjsjXKX_JC4IgXPvcQdlBnEVml-pQDGYT6jb_aven2lP53XqUWeSVQTRZi_qSh5JLLJlNrrarCwHiuQG6RitPeC90Q2YzU2X1QijSD59PKltjIvvjScOKZ_hOtyScgM-Q0NV3EWp1sv2iwUXvAqO9=s320" width="320" /></a></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>Müze hali:<div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiONPOA3haAOizB2aoyrf4_mykx_uAAinUoQq9GRzr4BmtlnXYcf2eEy6wM78iwbA_xbWCPZy5XKNNUShjRU3_3OFtSpFQT40BVZhRTNmVOgFY8ShylHs2qAuRnP3Xu55AuEJpJvfmeKEfhV0KeCop433hLlQzYimloUj-QY-jAAvu2Ag3SnSnCAWZv=s825" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="523" data-original-width="825" height="203" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiONPOA3haAOizB2aoyrf4_mykx_uAAinUoQq9GRzr4BmtlnXYcf2eEy6wM78iwbA_xbWCPZy5XKNNUShjRU3_3OFtSpFQT40BVZhRTNmVOgFY8ShylHs2qAuRnP3Xu55AuEJpJvfmeKEfhV0KeCop433hLlQzYimloUj-QY-jAAvu2Ag3SnSnCAWZv=s320" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEipYAPHiiYhl0oc8F-h1sz4_dEDK2W4GQSRWQPisrIrSQvC_AqVddwlJwc-Q3WTCiC5L3uHH9DaN3ij8oVknQfAoy9_SJjxLsHZsn_165WHtjCH4yg_5TVZkl2aCgkU1rFIttcqhXRGHJ4bdj7JtMPsROPiy1Z3-5QA73293nhNwFaOLkj9Bn9jkuZ6=s803" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="521" data-original-width="803" height="208" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEipYAPHiiYhl0oc8F-h1sz4_dEDK2W4GQSRWQPisrIrSQvC_AqVddwlJwc-Q3WTCiC5L3uHH9DaN3ij8oVknQfAoy9_SJjxLsHZsn_165WHtjCH4yg_5TVZkl2aCgkU1rFIttcqhXRGHJ4bdj7JtMPsROPiy1Z3-5QA73293nhNwFaOLkj9Bn9jkuZ6=s320" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiDxtdKwASWKVKDsrzITGyg1-CJq1x0wkKWDVbKtKEHWpSDgGsokiKyRTR_7nwmfPg9zq-dPmA8U9VqTjujKJE9KBUsSp62Fw_w1ppEixUwCCxWFeR27HCZJ-85PwwxFusLsPuTRgnEaKHUhb3GgC6hl0IWL2-IzpEe1MpPgripW9D-qqtNTpYJHsrM=s694" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="471" data-original-width="694" height="217" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiDxtdKwASWKVKDsrzITGyg1-CJq1x0wkKWDVbKtKEHWpSDgGsokiKyRTR_7nwmfPg9zq-dPmA8U9VqTjujKJE9KBUsSp62Fw_w1ppEixUwCCxWFeR27HCZJ-85PwwxFusLsPuTRgnEaKHUhb3GgC6hl0IWL2-IzpEe1MpPgripW9D-qqtNTpYJHsrM=s320" width="320" /></a></div><br /><div><br /><div><br /></div><div><br /><div><br /></div><div><br /><p><br /></p></div></div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-58673369330666644952022-01-30T02:55:00.003+03:002022-01-30T02:57:52.078+03:00İçimdeki Şehir<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgmSP_9kK1-2RjoH94Lrtwoty-7RiezoOBDkVDXweP6EiTVOI5KSkd3ECEz5XDv5tpNolFFEtEy0GWiOCltayoz4_RXOsRhnw780I4K2GrUCqy9cN2o2Au3wJ0NDkhvASLocxf0t3rgJOf7l0516RP_GGB91luW0inlZ7AypP_FbwH9txhwxfs7CNtP=s4032" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgmSP_9kK1-2RjoH94Lrtwoty-7RiezoOBDkVDXweP6EiTVOI5KSkd3ECEz5XDv5tpNolFFEtEy0GWiOCltayoz4_RXOsRhnw780I4K2GrUCqy9cN2o2Au3wJ0NDkhvASLocxf0t3rgJOf7l0516RP_GGB91luW0inlZ7AypP_FbwH9txhwxfs7CNtP=s320" width="320" /></a></div><br /><p></p><p><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 17px;">İçimde dağılmış, paramparça olmuş, elektriğin sonsuza dek kesildiği bir şehir var. Bu şehirde kuşlar susmuş, yerin en dibine girmiş solucanlar, köstebekler. Artık dışarıda hayat olmadığının farkında olan her şey kendine en uzağa gitme fikrini aşılamış, karanlıkta yapayalnız ölmeyi, sessizliğin sağır edici sesinde ölmeye tercih etmişler. <span></span></span></p><a name='more'></a><p></p><p><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 17px;">Çocuklar bir daha oynamamış sokaklarda, şeker veren yabancılar yola çıkmaz olmuş. Şeytanın bile gezmeye korktuğu ıssızlıkta bir ben kalmışım, içimdeki celladıma o ipi ben vermişim de bir türlü tabureme tekme atmamış gibi. Ölmek isteyip, ölememiş gibi.</span><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 17px;"> </span></p><p class="p1" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-size: 17px; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s1" style="font-family: UICTFontTextStyleBody;">Kendi taburesine kendisi vuranların cesaretiyle; umduğunu bulamayan herkesi parmak uçlarından öpmek isterdim…</span></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-6177718980226606392022-01-16T02:56:00.003+03:002022-01-16T03:00:44.799+03:00Bazı Anılar<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgDeA3C4GZgu3u19bG6Adn9J8IwpGOAxuSoehyK9-qn0b-ZPRLZIXgH-oRG8Mbxoh0MLBWUDytKJ9090Teduym8ysxQ4iuwsY_hXEjGiG6a-i7WDxts7l2y_9Qw-Pqdd2fGlcr9iBN5bLzJGDdwnYgM5NAQkUb-I8uFvJSVL0a5fP3cwmdtP_LxkCvg=s548" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="548" data-original-width="401" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgDeA3C4GZgu3u19bG6Adn9J8IwpGOAxuSoehyK9-qn0b-ZPRLZIXgH-oRG8Mbxoh0MLBWUDytKJ9090Teduym8ysxQ4iuwsY_hXEjGiG6a-i7WDxts7l2y_9Qw-Pqdd2fGlcr9iBN5bLzJGDdwnYgM5NAQkUb-I8uFvJSVL0a5fP3cwmdtP_LxkCvg=s320" width="234" /></a></div><br /> Kırk daireden oluşan, yarı şehir, yarı doğayla iç içe bir apartmanda geçti çocukluğum. Ailem hala aynı mahallede, çocukluğumun geçtiği evin birkaç apartman ötesinde oturuyor. <p></p><p> Apartmanda herkes birbirini tanırdı -şimdikinin aksine- ilişkiler samimiydi. Karşı komşumuz Nuray abladan bahsetmek istiyorum sevgili okur. Kumral, saçları sarıya boyalı (bu kısımdan emin değilim), gözlüklü, nahif, insanlara değer veren biriydi. O, çocukluğuma ait en sevdiğim ve hayatımda en az olan şeylerden. Az olan, eksik kalan her şey yaradır. Ve her yaranın gözle görülmese de bir izi vardır.</p><p>Nuray ablamın Mustafa isminde bir çocuğu oldu. Eşine dair hatırladığım tek şey isminin Yavuz olması. Ben apartmandaki tüm çocuklarla ilgilenmeye bayılırdım. Hepsini ayrı ayrı sever, küçüğüyle oynar, büyüğüne ödevlerinde yardımcı olur, yetişkiniyle de sohbet ederdim. Çocukları emanet edecek biri aranıyorsa yaşına bakılmaksızın o bendim. Bkz: Üniversitede de tüm tercihlerim okul öncesi öğretmenliğiydi ve her sabah mutlu bir şekilde işime gidiyorum. (bu konuya daha sonra değineceğim)<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p> Okul çıkışlarında sürekli Nuray ablama giderdim. Öğle yemeğini birlikte yerdik. Mustafa ile ilgilenirdim. Hem onunla hem de ablamla vakit geçirmek hoşuma giderdi. Makarna yapardı bazen. Çocuklar genelde makarnayı çok sever ama ben sevmezdim. Bir gün Nuray abla da yapmıştı ve sırf o üzülmesin diye yemiştim. Şimdi en sevdiğim yemektir makarna. </p><p>Bahsettiğim yıllar ben 9-11 yaş aralığındayım ama yıl konusunda netlik yok. Küçücük çocuğum yani. O sıralar Mustafa da 6 aylık. Abla bir gün çarşıya çıktı, işleri vardı ve yaklaşık olarak dört saat Mustafa ile baş başa kaldık, onunla ilgilendim. O kadar emindi çünkü iyi bakacağıma. </p><p>Ablam onu sallarken </p><p>''Hak dervişler dervişler, Hak yoluna ermişler</p><p>Hak yolunda bir kuyu, içinde zemzem suyu</p><p>Eğildim içmeye, kanatlandım uçmaya ''</p><p>diye devam eden bir ninni söylüyordu. Geçmişime dair birçok şey gölgelidir ama bunu unutamıyorum. Ne zaman bir bebeği sallasam aklıma bu ninni, Nuray ablam ve Mustafa gelir. Gözlerim dolar. Çocukluğuma ve o günlere derin bir özlem duyarım.</p><p>Günler böyle geçip giderken bir gün taşınacaklarını söyledi. Gitse de, özlesem de bir yerlerde o ve Mustafa iyi olacaklardı. Bunu biliyordum. Çocuk kalbim bu kadarına yetiyordu. Sonra toparlandı, gittiler.</p><p>Arada bahsederdi annemler, sonra bahsi çok açılmamaya başladı. Ablam aslında çok hastaymış, taşınma şu bu derken iyice yıpranmış ve vefat etmiş. Ben çok seviyorum diye saklamışlar, aylar sonra öğrendim ve sonrasındaki birkaç sene boyunca her aklıma geldiğinde ağladım. Mustafa'm ise babası ile yaşamaya devam etmiş, sonra Yavuz abi evlenmiş. Bir daha haberlerini alamadım haliyle. Şimdi o zihnimdeki altı aylık kumral, melek çocuk kocaman bir delikanlı olmuştur. Umarım çok güzel bir çocukluk geçirmişsindir Mustafa'm, umarım o güzel gülüşünü hak eden insanlarla, iyisindir.</p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-75392374576817927172021-12-25T16:10:00.005+03:002021-12-25T17:18:44.202+03:00Günce 7 <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgSoSYAEoAO8ducrXkjTkRQAjtDLLBksnXFQOQFxdbU6LGjaokN9zAVMpEaoG95_nk0xHzcVmXp1Hat4qDR1s90SkWuz6o63COA5LPLvKEBpXxCc-17cJlONZjiiSlhNrzuBJyno7rR8kGJl0M2DbFf7_AIDIUGAIwW4_roFMaK8eHOYwOBaXwDPhyO=s4032" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgSoSYAEoAO8ducrXkjTkRQAjtDLLBksnXFQOQFxdbU6LGjaokN9zAVMpEaoG95_nk0xHzcVmXp1Hat4qDR1s90SkWuz6o63COA5LPLvKEBpXxCc-17cJlONZjiiSlhNrzuBJyno7rR8kGJl0M2DbFf7_AIDIUGAIwW4_roFMaK8eHOYwOBaXwDPhyO=s320" width="240" /></a></div><p><br /></p><p>Merhabalar sevgili okur. Bir yılın daha sonuna geldik. </p><p>Eğitim- öğretim yaşantısı açısından kesintisiz bir sene olması beni oldukça mutlu etti. Haftada iki gün ve yalnızca yarım saatlik birer ders veriyor olsam da uzaktan eğitimden zerre kadar haz etmiyorum. Benim yerim haftanın beş günü sınıfım, çocuklarımın yanı.</p><p>Ailemi daha az gördüğüm, çokça sağlık problemi yaşadığım bir seneydi. 365 günde rahat 50 kutu ilaç, 20 kadar iğne ve 5 tane de serum almışımdır. </p><p>Daha önce bahsetmiş miydim hatırlamıyorum ama ben FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) hastasıyım. Bu hastalıkta atak geçirmemek için <b><i>YORULMAK, UYKUSUZ KALMAK VE ÜZÜLMEK YASAK! :) </i></b> 5-10 kez karın ağrısı şeklinde atak geçirdim ve hiç hoş günler değildi (hiçbir ilaç etki etmiyor çünkü). Bu ataklara neden olan da eşek bendim. Çünkü 2009da teşhis koyulmuştu ve o günden beri ömür boyu kullanmam gereken ilacımı hiç aksatmamıştım. Geçen sene bi doktor kafamı karıştırdı, daha iyi bir doktora mı görünsen, acaba gerçekten ömür boyu kullanmana gerek var mı? Biliyorsun uzun süreli kullanımda bu ilacın da zararları var dedi. O günden sonra aylarca kullanmadım ilacımı. Pandemiden dolayı doktora da gitmedim. Ve sonunda gerçek cevabı atak geçiren vücudum verdi. Atak olduğunu anladığım gün (son karın ağrımda yani) ilaca yeniden başladım ve kurtuldum. Karın ağrısı sorun değil, sorun her atakta başta böbrek olmak üzere tüm organlarımın zarar görüyor oluşu.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Sonra diz kapağımın üst kısmında ödem başladı. Yaklaşık 2 buçuk ay önce. O günden beri de antibiyotikler, iğneler, dizlikler, buz masajları ile geçti günlerim. Rapor almaktan hoşlanmadığım için okula sürüne sürüne gitmeye devam ettim :) Çocukları bırakmak istemiyorum. Ödem dördüncü kez nüksetti ve dizlikle bütünleştik artık sevgili okur :)</p><p>Son çare lazerle oradaki deriyi almak gibi bir şeylerden söz etti doktor, bakalım. Eşofman dışında hiçbir şey giyememekten müzdaribim. Bir an önce iyileşmeyi umuyorum.</p><p>Son olarak geçen hafta titreme, yüksek ateş, öksürük, baş ağrısı şikayetleri ile hastaneye gittim. Tomografi ve kan tahlili sonuçlarından yola çıkarak domuz gribi veya covid olduğumu düşünen doktorum ikisi için de test istedi. Domuz gribiymişim. Bir haftadır evde ve raporluydum. Eşime de bulaştırdım haliyle, birkaç günlük zorunlu ve zevksiz bir tatil oldu. Dışarı çıkamamak hiç hoş değil. Bugünlerde çok daha iyiyim (normal grip gibi bir etki kaldı). </p><p>Bunda en büyük sorumsuzluk hasta çocuklarını okula gönderen velilerim. Bu konuda daha sert önlemler alma kararı aldım. Pandemi döneminde çocuklarınızı bi şeyi yok yeaaa, sadece grip deyip okula göndermeyin rica ediyorum. Sonra böyle şeyler yaşıyoruz işte.</p><p>Hastalık durumları bazen zoruma gitse de erken yaşta kronik rahatsızlığı olan her insanın yaptığı gibi başka rahatsızlıklarımın olmamasına şükrettim ve neşemden hiçbir şey kaybetmedim tabii ki. Akdeniz ateşi yüzünden bebek bağışıklığı gibi olan bağışıklığımı kabulleneli çok oldu. Üşüdün mü, şak ertesi gün hastasın. Gizli Özne saraylarda yaşaması gereken bir prenses sevgili okur. Ona iyi davranın :)</p><p>Ülkenin içinde bulunduğu durumu da göz önünde bulundurarak yeni yıldan öncelikle sağlık istiyorum sevgili okur. Sonra para, çünkü inanın parasız sağlığın zerresine bile sahip olamıyorsunuz. Çağ, paradan daha önemli şeyler var çağı değil, üzgünüm. E sonra da huzur ve mutluluk diyelim hepimiz için.</p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-38787781906224581642021-12-25T01:59:00.006+03:002021-12-25T02:12:58.588+03:00Yaralar ve Kelimeler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPhGUJ7AObzCKqRvoy8xKLOGG40LaIzLZ_lykjPFg-tylvEjq-USenVcRRb4uc52DeQeN8uQ5w9qQ4rg9aA5o4qDZbiw-_5iGn-2UBTqwaGeqZrT867QNLAslpQnT6iJ-pLJjMTGyXV5KFdytduhlo9z_pGUSKVCDpIy4zf_-x7J9ytnW8ZlLB4c23=s849" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="560" data-original-width="849" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPhGUJ7AObzCKqRvoy8xKLOGG40LaIzLZ_lykjPFg-tylvEjq-USenVcRRb4uc52DeQeN8uQ5w9qQ4rg9aA5o4qDZbiw-_5iGn-2UBTqwaGeqZrT867QNLAslpQnT6iJ-pLJjMTGyXV5KFdytduhlo9z_pGUSKVCDpIy4zf_-x7J9ytnW8ZlLB4c23=s320" width="320" /></a></div><div><br /></div>Kimden kaç şiir, kaç damla gözyaşı gittiğine zerre ilgi duymayan<div>Kaldırımdaki papatyalara bakmadan ezip geçenlerin dünyasında</div><div>Bir keman, piyano, şiir dinlemeden ölüp gidenlerin</div><div>Neler eksildiğinden çok ne kopardıklarına bakan kör gözlerin</div><div><br /></div><div>Ekmeğini paylaşmayı bilmeyenlerin</div><div>Adım attığı her yere zarar verenlerin</div><div>Sevmekle merak etmenin doğrusallığı üzerinde düşünmeyen</div><div>Aynı ipte oynayamayan cambazların</div><div>Çareyi ipi kesmekte bulduğu dünya burası<span><a name='more'></a></span></div><div><br /></div><div>Burada her şey bir şeyi sevmekle başlar sananların hayal kırıklıkları</div><div>Aslında her şeyin bir şeyi sevmekle bittiğini anladıkları yerdir</div><div>Gidecek yeri olmayanların sonunda her yolculuğun </div><div>Kendilerine vardığını anladıkları yerdir</div><div><br /></div><div>Bu yüzdendir ki insan en çok kendini sevmeli</div><div>Kendine yetmeli</div><div>Ağlarken bir omuz bulsa bile</div><div>En çok kendi silmeli gözyaşlarını</div><div><br /></div><div>Sabaha karşı şiirimsi şeyler yazmayı severdi. Şu sıralar hayatın ekmek kavgasından, çıkarlardan başka bir anlamı kalmamasına oldukça içerliyordu. Sevmenin, merak etmenin, içten bir nasılsın sorusunun insanların dünyasında nasıl da yok olduğunu görmenin iç çekişiydi bu.</div><div><br /></div><div>Her şeyin şipşak hallolduğu bir çağda otomatikleşen yalnızca telefonlar ya da makineler değildi. Duygular da basmakalıp, seviyorumlar alıntı, sövüyorumlar alıntı, düşünceler alıntı.</div><div>İnsanın her konuda kendine ait cümleleri olmalıydı. Basit de olsa bir cümle kurmayı çok görmemeliydi karşısındakine. Mesela bayram mesajları. Herkese aynı, uzun, o aptalca mesajı kopyalamak yerine karşıdakine ismiyle hitap ederek bayramın kutlu olsun yazmak daha içten geliyordu ona.</div><div><br /></div><div>Her sabah karşılaştığı iş arkadaşının gözlerine bakmadan, bazen baksa bile nasılsın dedikten sonra yoluna devam etmesi çıldırtıyordu mesela. Ya nasılsın demesin, ya dursun ve gerçekten nasıl olduğumla ilgilensin diyordu. Yarı içtenlik ona göre değildi.</div><div><br /></div><div>Her insanın bir hikayesi vardı. Hikayesini bilmediğiniz bir insanı asla sevemezdiniz. Bu yüzden insanları gözlerinin içine bakarak uzun uzun dinlemeyi severdi. Arkadaşlarının çoğu sen benim psikolojik danışmanım gibisin, sana anlatınca çok rahatlıyorum derdi. Çünkü yarı içten değildi. Çünkü hikayesini merak etmediği kimseye sormazdı. Nasılsın bile demezdi.</div><div><br /></div><div>Bu yüzden insanların yüzde altmışının samimiyetsiz halleri onu bunaltıyordu. </div><div><br /></div><div>Kitaplarda altı çizili, başkalarına ait cümleler yara olamazdı. Her yaranın kendine ait bir kanayış şekli ve derinliği vardı. Ve ona göre her insan elini kalbine koyup nereden canı yanıyorsa, ne kadar kanıyorsa, nelerle mutlu oluyorsa kendine özgü şekilde ve bir şekilde birilerine anlatmalıydı. Hiç değilse yazmalıydı. Yaralarına ve kendine en azından bunu borçluydu.</div><div><br /></div><div>Ve herkes bir gün son şiirini, son yazısını yazmalıydı. Dünyada küçük de olsa bir iz bırakmalıydı. Bu gece de son olmasını dilediği bir izi bırakıp, yaralarına üfleyerek uykuya daldı...</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-69034170049041741242021-12-11T23:59:00.004+03:002021-12-12T00:12:32.884+03:00Adınla Başlayan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgWMBBtj3BQsZafFWFlyrb02yqWwbor_fNij6qGqViWpcBWLpyBrx4317O1RHDKXzdYUrjsE2xIZIqaHmwuW_3SHxCWfGxDHtDkeD3hMwIUEZKDiNdzDRVZSYiWQqRck2QyinGJ4pTUBwm5QAReLpNXhZm100b58tfOr2-YrxrDH6qYN9o8hBPagczQ=s750" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="622" data-original-width="750" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgWMBBtj3BQsZafFWFlyrb02yqWwbor_fNij6qGqViWpcBWLpyBrx4317O1RHDKXzdYUrjsE2xIZIqaHmwuW_3SHxCWfGxDHtDkeD3hMwIUEZKDiNdzDRVZSYiWQqRck2QyinGJ4pTUBwm5QAReLpNXhZm100b58tfOr2-YrxrDH6qYN9o8hBPagczQ=s320" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p> Adınla başlayan şiirleri, mabedimin en derinlerinde dua olarak okumuşsam</p><p>Gözlerindeki kahverengiden başkasına küsmüşsem</p><p>Sana giden yolların dikenlerini güllerine değişmişsem</p><p>Yeminleri bozup yeminler koymuşsam yerine</p><p>Gülmek için bir çift söze hasret kalmışsam</p><p>Dalından koparılmış bir çiçeksem, toprağım senken</p><p>Su, güneş ve tüm bu sevgi sözcüklerinin anlamı yoksa</p><p>Senden öncesi başka bir evrense, senden sonrası en güzel halimse</p><p>Senin olmadığın bir günün aydınlığı bile zifiriyse</p><p>Adınla aldığım nefesimi, verirken uçup gitmesin diye tutuyorsam ağzımda</p><p>Sensiz kalmak ruhun bedenden çıkış ağrısı kadar güçse</p><p>Ve tüm bunların her geçen gün artan anlamsız anlamlılığı</p><p>Beni bir mum misali eritiyorsa; ışığımla, ışığında erimek sevgilim</p><p>İşten bile değil.</p><p>Ellerin ellerimde olduğu sürece, dünya her gün daha iyi bir yer.</p><p>Ellerin ellerimde olduğu sürece, umudun denize çıkan yolları hiç bitmeyecek.</p><p>İyi ki.</p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-35584763359886785112021-11-28T01:38:00.010+03:002021-11-28T03:02:23.655+03:00Hükümsüzdür<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-dKIC1k-QWUI/YaK0HZ929QI/AAAAAAAAB84/q6jAuP5vrHEU_WSc9IfG6-kkQu2e6l9WgCLcBGAsYHQ/s645/A6773E40-5D4B-4296-A642-EB9D0E882021.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="542" data-original-width="645" height="269" src="https://1.bp.blogspot.com/-dKIC1k-QWUI/YaK0HZ929QI/AAAAAAAAB84/q6jAuP5vrHEU_WSc9IfG6-kkQu2e6l9WgCLcBGAsYHQ/s320/A6773E40-5D4B-4296-A642-EB9D0E882021.jpeg" width="320" /></a></div><br /> Bir gece yarısı, hava diye soluduğum şey SOG gibi nefesimi kestiğinde anladım, yaşıyor gibi yapmanın nafile bir çaba olduğunu. Sırtımda taşıdığım yüklerin her adımda daha da dibe çektiğini...<p></p><p>Beni terk edilmiş tren garları sessizliğinde bırakan hallerim, kimseye anlatamadığım... </p><p>Bir sigara içimlik daha kalsaydı, son kez hep seveceğim derdim belki. </p><p>Uyuyunca geçmez, kalk yolumuza devam edelim...</p><p>Delirmenin eşiğinde tek ayak üzerinde bekleyen bir çocuğum, aşağı düşmem için bir itişin yetecek. Ha düştüm, ha düşeceğim. Yar<span style="background-color: whitesmoke;">ın</span><span style="font-family: arial;"><span style="font-size: medium; font-weight: bold;"> </span></span>sonu, uçurum...</p><p>Gözlerinde kayan her yıldızda seni dileyen, topraktan başka yerde yaşayamayan tırtılım. Uçup geleceğim gözlerine desem, birkaç günlük ömrüm feda olsun. Ama bilirim, onca yıldız içinde yazık olur rengarenk pullarıma. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p></p><p style="text-align: left;">Eyyy aylardır güneş yüzü görmemiş kalbime ışığını çok gören güneş! </p><p style="text-align: left;">Yaklaşsam yanıyor, öyle bir yanmak ki kemik iliklerime kadar kurutuyor. </p><p style="text-align: left;">Uzaklaşsam donuyor, hipotermi nöbetleriyle doluyor ruhum.</p><p style="text-align: left;">Sen ki yıllar sonra ceketimin cebinden çıkmış kıymetli bir para tomarı, artık tedavülden kalkmış.</p><p style="text-align: left;">Düşlerimde bile göremeyeceğim kadar uzaksın kalbime. Kan akışı durmuş bir kalpten söz ediyorum, rengini kaybetmiş bir kalp...</p><p style="text-align: left;">Hatlarını ezbere bildiğim yüzün artık göz yaşlarımdan simsiyah, buğulu. Kayıp bir çocukluktan başka nedir ki seni sevmek? Her yeni gün yeniden inanmak, savaşmak ve kaybetmek. Bu savaşın sonunda şehadet de yok üstelik. İsimsiz bir mezarlık var yalnızca, kimsesiz kalmışların her gece ağladığı...</p><p style="text-align: left;">Üzerimde siyahlar, yasın rengisin sen. Mavilere veda etmek zor gelse de heybemde kimseye verecek rengim kalmadı. Artık çığlıklarım kimsenin duyamayacağı kadar yüksek bir desilbelde. Zifiri bir siyahla, terk edilmiş bir tren garında, sağır edici sessizliğimle baş başayım. </p><p style="text-align: left;">Kalemim kırılıyor ne zaman seni yazmaya kalksam. Canı yanıyor kelimelerin, ağlaşmaktan düzenli sıralar haline gelmeyi başaramıyorlar. Kağıt kan ağlıyor en kırmızısından. Mürekkep kağıt yerine yüreğime dökülüyor canımı acıta acıta. Kalbim artık dayanmıyor yazmaya. Bu sana son mektubum. Okumasan da, bir yerlerde kalemler, harfler, kelimeler ve kağıtların da acı çektiğini bil yokluğunda.</p><p style="text-align: left;">HÜKÜMSÜZDÜR.</p><p style="text-align: left;"><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-53792319871851846912021-11-17T00:50:00.007+03:002021-11-17T12:58:55.118+03:00Haberin Yok <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-qZCfGlP2Els/YZQniMMkxSI/AAAAAAAAB8U/9eq4BpGqxIIqxhH5XUo1LdS7yCYvhUTcgCLcBGAsYHQ/s2000/karaca-zuccaciye-kirik-tabak-problemi-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1500" data-original-width="2000" height="240" src="https://1.bp.blogspot.com/-qZCfGlP2Els/YZQniMMkxSI/AAAAAAAAB8U/9eq4BpGqxIIqxhH5XUo1LdS7yCYvhUTcgCLcBGAsYHQ/s320/karaca-zuccaciye-kirik-tabak-problemi-1.jpg" width="320" /></a></div><br /> <p></p><p>Sabah doğan güneşten, gece beliren yıldızlara kadar oturulmuş bir bank sessizliğinde, biriken göz yaşlarımda boğdum senli hayallerimi. Sesini de sessizliğini de sevdim ben. En çok, hiç yokken özledim seni. Öylece, hiç var olmamış gibi, ardında bıraktığın enkaza rağmen gidişinde de sevdim...</p><p>Dar ağacına giden yamaçlarını koşa koşa tırmandım da elime batan kıymıklarına bir ah bile demedim. Dizlerimin dermanı kesildi de bir of demedim. Bazı yaralar vardır, yaratanından ötürü sevilir. Yaratan dediysem, sebep olan. Bende, ve bendeki bu şeylere sebep sen değil miydin?</p><p>Var eden değildin belki, şekillendiren sendin ve haberin olmasa da bu çürümüş bünyeyi ağır ağır yok eden sen olacaksın. Ve bundan hiç haberin olmayacak.</p><p>Gülerek asılmaya giden adamların hüzünlü cesareti var üzerimde. Çocukken de böyle aptal aptal gülümserdim ben. Babamın ilk tokadında da gülümsedim, ölümünde de.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Ölmeden ölmeyi nasıl anlatayım ki sana?</p><p>Boğazına oturan bir yumruyla çoğu zaman soluk almakta güçlük çekip, soranlara yorgunumlarla geçiştirilen bir iç çekiş. Bir iç çekiş ki seksen sene yaşamış bir adamın son günleri kadar pişmanlıklarla dolu.</p><p><b><i>Zamanında uzatmadığın bir el yüzünden kaybettiğin çocukluğun desem? ANLAR MISIN ÖLMEYİ? Çocuk dediysem, hayallerini yaşayan herkes çocuktur benim gözümde. Ve insan en çok sevdiğinin yanındayken çocuktur.</i></b></p><p>Odadasın, camlar sonuna kadar açık ama nefes alamıyorsun. Gökyüzü olup sonsuza karışmak istiyorsun, olmuyor.</p><p>Rüzgarlı ve yağmurlu bir havada yürümeye çalışıyorsun, olmuyor. Ya şemsiye ters dönüyor, ya yağmur damlalarıyla göz yaşların birbirine karışıyor. Sigara yakıyorsun, rüzgar hepsini bitiriyor. Oysa ben sevmem sigaramı paylaşmayı.</p><p>En korunaklı yerin sandığın evin ufak bir zelzelede yerle bir oluyor mesela. Ev değil de, içindeki eşyalar, yaşanmışlıklardır aslında canını yakan.</p><p>Issız bir sokakta, takip edildiğini düşünüp korka korka ıslık çalıyorsun, gittiğini sandığın yer aslında çıkmaz sokak oluyor, öylece kalıyorsun gölgenden bile korktuğun yol ortasında.</p><p>Ölüm değil bu, ölüme doğru yaşama şekli aslında. Yani alınan her nefes ölüm için, ölüme göre, ölüme doğru.</p><p>Yaşım çocuktu sen varken. Ruhumda uçuşan, sana hediye aldığım balonlar. Hayallerim yerden gökyüzünün çatısına kadar birikmişken, sen öyle güzel bakarken, öyle içten gülerken</p><p>Yakıştı mı öylece ölmek?</p><p>Şimdi kimi sevsem sen, kime baksam gözlerin, kimi duysam senin sesin. </p><p>Şimdi ben</p><p>Kaybolmuş bir çocuk</p><p>Tekmelenmiş bir sokak köpeği</p><p>Kırılmış bir tabak</p><p>Depremde yıkılmış bir bina</p><p>Sudan çıkmış bir balık</p><p>Haykıran insanlar</p><p>Akşamlar</p><p>Kurulan tüm cümlelerin gizli öznesi</p><p>Olmuş ve olacak tüm doğal felaketlerim.</p><p>Şimdi ben</p><p>Nereye baksam sen...</p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-76358796099829712132021-10-10T02:12:00.007+03:002021-10-10T03:17:04.660+03:00Kaktüs<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-oMlr621t6uk/YWIkHyXywQI/AAAAAAAAB7U/NkdSOoHbu3ADHcUcKLTlDg1n39FruOoDQCLcBGAsYHQ/s2048/FC37C174-0E2D-406B-A9BD-EF331E36C28B.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-oMlr621t6uk/YWIkHyXywQI/AAAAAAAAB7U/NkdSOoHbu3ADHcUcKLTlDg1n39FruOoDQCLcBGAsYHQ/s320/FC37C174-0E2D-406B-A9BD-EF331E36C28B.jpeg" width="240" /></a></div><br />Kahverengi gür saçları, içinde hayat varmışçasına -aslında herkesi kandırırcasına- parlayan yeşil gözleri, çizilmiş kadar simetrik kaşları ve uzun çenesiyle buradaydı.<p></p><p>Burada, bu yerde olmak var olmak demekti. Varlık üzerine düşündüğü, günlerce uykusunu bir tren garında bırakan adsız adam sonunda var olmanın yalnızca nesne olarak yer kaplamak olduğu kanısına varmıştı. Varlığın başlangıç, gelişme ve sonuç kısımlarını düşünmek anksiyete krizlerini artırıyordu.</p><p>''Yüzeysel yaşamalı dedi, yüzeysel düşünmeli. Mesela her sabah 8'de şu durakta on dakika önceden gelip otobüs bekleyen kadının gözlerindeki ölü bakışlarının sebebini merak etmemeli. Sonra neden sadece beyaz tişört giyindiği üzerinde de kafa yormamalı. Ama elinde değildi, bu arnavut kaldırımlar ya da kare desenli bir yerde yürürken taşları dörder dörder sayıp on altıyı bulunca tekrar başlayıp yol bitene kadar saymaya; çizgilere basmadan yürümeye çalışmaya benzemiyordu ki vazgeçsin. Bundan vazgeçmek kadının yüz hatları üzerinde düşünmeyi bırakmaktan daha kolaydı.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Günün karanlıktan aydınlığa kavuştuğu, ufuk çizgisinin tam karşısında oturmak gibi hissettiren kahveden sarıya geçiş yapmış saçları... Yeni kestirmişti. Ne uzun, ne kısa denilebilirdi. Kadınlar kırıldıklarında saçlarını kestirirlermiş. Ama o kırılgan bir kadın değildi. Yani kırılgan olabilirdi, ama o kırıldığı şeyi kırmayı tercih edecek kadar güçlü bir kadındı. Kendi bedeni üzerinden kendini cezalandırmak, hayır bu kadar değersiz görmüyordu kendini.</p><p>Gözlerindeki hüzün üzerine bir roman yazılabilirdi. Hani şu sonu acıklı bitenlerden. Kimseye anlatılamayan, hayat belirtilerini bir cımbızla acıta acıta gözlerinden almışlar da her damla yaşta sivri ucunu daha çok batırmışlar gibi. Göz bebeğine dokunmamışlar ama. Ben de kıyamazdım o iri göz bebeklerine zarar vermeye.</p><p>Kaşları ince, yalnızken çatık. Yanında biri varken, daha doğrusu biriyle konuşurken daima gülümseyen... Öğrenilmiş mutluluk diye bir olgu vardı toplumda. Gülümsemek zorundaydın. Hoşuna gitmeyen şeylerde bir müddet surat asmana müsaade vardı. Ama bu süre uzarsa herkes üstüne gelirdi.</p><p>Ne oldu? Canın mı sıkkın? Hadi biraz neşelen. Anlatmak ister misin? Neden böylesin? bakışları ve sözlerine katlanmaktansa gülümsemek daha kolaydı çünkü. Herkese her şey anlatılmazdı ki. Herkes her şeyi anlayamazdı ki.</p><p>Sivri yüz hatları, belirgin elmacık kemikleri kadınsılığını artıran özelliklerdendi. Öyle çok güzel bir kadın değildi aslında. Ama o adını koyamadığım hüzünlü bakışlarının albenisi vardı. Bir şiirin en can alıcı, üzerinde günlerce düşünülen o sihirli kelimesi gibiydi. Ama kadının en sempatik bulduğum yönü hayvan sevgisiydi. Duraktaki mama kabına her sabah mama koyuyordu. Kedileri çok seviyordu belli ki. </p><p>Yürürken oldukça yavaştı. Sanki hayatı ve onu bekleyen her şeyi kaçırmış da, artık yoluna amaçsızca devam ediyor gibiydi. Acelesi olmayan insanları severim. Gözlerinden hayatı cımbızla alınmış bir kadın için olağan davranışlardı bunlar.</p><p>Kadının adı ne olabilir diye düşündüm. Sonra ona bir isim vermenin tüm büyüyü kaçıracağını düşündüm. Bazen bilinmezlik daha güzeldi. Bu yüzden onunla tanışmak için hiçbir girişimim olmadı. Bilirsiniz, giriş gelişme ve sonuçlarla aram iyi değildi. </p><p>Dün durakta hararetli hararetli biriyle konuşuyordu. Belli ki çok canını sıkmıştı konuştuğu kişi. Yay gibi kaşları çatıkken bir miktar tedirgin ediciydi. Sonra bir sigara yaktı ve uzun uzun söğüt ağacını izledi. 101 numarayı 2 kez kaçırdı. Yeterince sigara içmeden sakinleşemediğini düşündüm. Hikayesini duraktan izlemem size tuhaf gelebilir. Ama ben vardım, o da vardı ve hayatımın gelişme kısmından yıllar önce vazgeçmiştim. Her şeyi yanmayan, sönmeyen cılız bir kor gibi yaşıyordum ve bu canımı daha az acıtıyordu. Sevdiklerim yanacak mıyım, sönecek miyim diye çok merak ediyorlardı. Ama meraklarını cezbedecek bir gelişme olmadığı için artık beni olduğum gibi kabul etmeye karar vermiş olacaklar ki, telefonlarım bir süredir çalmıyordu. </p><p>Yine uzun zaman önce insanların gözlerinin içine içine bakmaktan vazgeçtim. Eskiden gözlere bakmak, insanları anlamanın ilk şartı derdim. Artık anlama ve anlatma telaşımı okyanusun en derin sularında kaybettiğimi kabul ediyor ve kimseyle hikayemi, hislerimi paylaşmıyorum. Hayatın kenarından, ortasında akan suları izlemek. İşte bu hikayedeki hayatın kenarından, ortasında akan suları izleyen karakteri bendim. </p><p>Bana gelince, ben de her şey kadar var ve her şey kadar yoktum. Mesela kadının geçen gün gözlerini ayırmadan izlediği söğüt ağacı olmayı çok isterdim. Gözlerinin üzerimde dakikalarca kalması beni bambaşka bir adam yapabilirdi. Ama uzaklaştırma kararı almış eski sevgili gibi tedirgindim. Onu görünce kalp atışlarımı kulaklarımda hissediyorum. Resim çizme konusunda iyi olsaydım -hiçbir konuda iyi değildim- ona bir kez bile bakmadan bunu yapabilirdim. Öylesine ezbere bildiğim; aslında yabancı olduğum birine duyduğum bu derin ilgi için kendime kızgındım. Hiç bilmediğim adına şiirler yazdım, onu izlerken okudum. O bu muhteşem, nahif varlığıyla, hayatımın kıyısının derinleşmeye başladığı tek çizgiydi.</p><p>Benim kadar hayatın kenarındayken, ortasını bu kadar ayrıntılı düşünen başkaları da var mıydı acaba? Çünkü içinden çıkamadığım diğer konulardan biri de insanların neredeyse hiçbirinin gerçekten düşünmediği, sevmediği, mutlu olmadığı, yeterince haykırmadığı üzerineydi.</p><p>Yağmurlu bir günde yayaları hiç düşünmeden hızla geçen adam mesela, orada olup ıslanmak ister miydi?</p><p>Pazardan gelirken mahalledeki çocuklara poşetinden bir tane meyve vermeyen yaşlı kadın, gerçekten sevebilir miydi bir şeyleri?</p><p>Sonra yetkililer, sayın yetkililer: Her şey bu kadar pahalıyken, insan hayatı neden bu kadar ucuzdu?</p><p>İnsanların acıklı hikayelerini bilmek bize hiçbir şey kazandırmıyordu. Zaten kazanacak hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Yoğun, otomatikleşmiş, yüzeysel ve sınıfsal hayatlarınızın kenarında kalmak benim isteğimdi. Hayatın ortası çok derindi. Ve benim o sularda yüzecek solungaçlarımı hoyrat bir makasla kesmişlerdi. Nefes darlığımın gerçek sebebinin bu olduğunu doktora söyleyemedim tabii. O stres dedi. Görmedi makasla acıta acıta nasıl kestiklerini. Soluk alamamak varlığımla ilgiliydi. Ben yalnızca var olmak istiyordum. Saksıdaki bir kaktüs gibi. İnsanlardan beklentisi olmayan, arada bir sulanan ve bununla yetinmeyi bilen bir kaktüs.</p><p>Son zamanlarda popüler olmuş kaktüs. Olur tabii. Kimsenin kimseye düzenli olarak vakit ayırmak, ilgi ve sevgi verme gayesinin olmadığı bu çağda en çok kaktüs sevilir. Ben hayatın bir yerinde, ara sıra da olsa sevilmek istedim. Ve her şeyin minimum seviyesiyle yetinmek.''</p><p>Gelin yeniden tanışalım.</p><p>''Merhaba, ben hayatın kenarında, ortasından akan minik sularla yetinmeyi öğrenerek var olmaya çalışan; dikenleri yalnızca kendine batan yalnız kaktüs.''</p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-3918556727228301.post-42485573062769487192021-09-18T22:11:00.006+03:002021-09-18T22:21:47.206+03:00Bir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-h5dhAqLJ9Ik/YUY6MURojbI/AAAAAAAAB6k/7YL_BGzeAgwYpNCaWWCdgZABf_TM44CGACLcBGAsYHQ/s728/gray-road-pavement-with-brown-grass-africa-africa-wallpaper-preview.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="485" data-original-width="728" height="213" src="https://1.bp.blogspot.com/-h5dhAqLJ9Ik/YUY6MURojbI/AAAAAAAAB6k/7YL_BGzeAgwYpNCaWWCdgZABf_TM44CGACLcBGAsYHQ/s320/gray-road-pavement-with-brown-grass-africa-africa-wallpaper-preview.jpg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div>Upuzun, sonu nereye varacak bilinmeyen bir yolda; gideceği yeri olmayanların yolunun sonudur aşk.<div>Kaybedilecekler listesinin başında kendi benliğinin yer olması, çok da umrunda değildir onların.<div>Düşler, geziler, yemekler, planlar iki kişiliktir artık.</div><div>Kişinin sevdiğine benzemesi değil, ta kendisi olmasıdır aşk.</div><div><br /></div><div>Varlığı eşsiz bir ilkbahar sabahında, papatyalarla dolu bir kırda piknik yapmaktır.</div><div>Közde içilen kahvedir en köpüklüsünden</div><div>Aynada gözlerin yerine gözlerini görmektir yalnızca</div><div>Nefes almak için kalbine açılan deniz manzaralı penceredir</div><div><br /></div><div>Yokluğu hayal edilemeyen, çıkmaz sokak da olsa geri dönüşü olmayan bir yolculuktur.</div><div>Rüyalarda bile yokluğu, gözleri dolu dolu eden</div><div>Benliği esir alan, gece 3-5 nöbetleri tutturan derin düşüncelerdir.</div><div><br /></div><div>Kızgın bir demiri gözlerindeki yaşla hiç sesin çıkmadan avuçlamaktır.</div><div>Damarlarında kan-nikotin oranındaki devasa değişimdir aşk.</div><div>Hatırlamak için varlığının değil, gözlerini kapatmanın yeterli olmasıdır.</div><div>Her bir hattının ezbere bilindiği, en güzel manzarasının gözleri olduğu bir şehirdir aşk.<span><a name='more'></a></span></div><div><br /></div><div>Mananın nesneye verilen değerle bir olduğu yerde, varlığına dünyaları atfetmek</div><div>Yokluğunu hiçlikle bir tutmak.</div><div>Sen olmadan da olmak;</div><div>Seninleyken ''bir'' olmaktır aşk.<br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div></div>Gizli Öznehttp://www.blogger.com/profile/03470042608737913224noreply@blogger.com4