İri, güneş gördüğünde yeşile çalan ela gözlerim.
Sımsıkı kapatırken onları, zamandan soyutlanarak hayatımı en ön koltukta izliyorum.
Öyle uçuşan kelebekler, yeşiller, deniz mavileri yok bu filmde.
Önce rengi griye dönüyor eladan gözlerimin.
Zaten bir şeylerin aksayışı griyi beyaz ya da siyaha çevirememle başladı.
Beceremedim bayım. Yapamadım.
Onların dünyasında tutunamadım.
Onlar kadar kirli, kötü niyetli olamadım. Kahredemedim kimseyi. Düşündüğünde eli ayağı titreyecek kadar üzemedim. Sahi bayım, bir kalp nasıl bu kadar taşlaşabilir?
Ya beni üzenler, nasıl izin verdin bayım?
Mutluyken bile kahkahaların gözyaşına dönüştüğü anılar biriktirmeyi huy edindim.
Çoğu zaman içimde ettim en büyük kavgalarımı karşımdakine gülümserken.
Çok konuşurdum bayım.
Çok!
Çok da sevdim. Azdan az, çoktan çok gittiğini tükenecek derece azaldığımda anladım.
Gözlerim bayım, gözlerim...
Ölecek kadar sevse de en acımasız bakışları atmayı öğreneli çok oldu.
Yavaş yavaş sessizleştim. ''Kadının gidişi sessiz olur.'' diyen Teoman'ın haklılığını görmezden gelerek kalan son damlamla savaş verdim. Akan her damla yaşta zehrimi, azalışımı izlesem de direndim.
Sessiz de olsa, artık eskisi gibi bakmasa da sana geldim.
Sevecekse insan böyle sevmeli işte. Gidememeli. Gitse bile dönmeli...
YanıtlaSilAşk için ölmeli aşk o zaman aşk dırırırırıım :)
SilMelodisiyle okudum hahaha
YanıtlaSilhihiii süpersin:D
YanıtlaSilmerhabalar,ne hoş bir blog.takipteyimmm:)
YanıtlaSilbana da beklerim.
sundaybunday.blogspot.com
sevgiler
hoşgeldinizzz uğrayacağım :)
YanıtlaSilama yeni yazıların vakti çoktaaan gelmiiş :)
YanıtlaSilYazdım Tolga, bir çuval dolusu şikayetle geldim :)
YanıtlaSil