Bumerang - Yazarkafe

29 Kasım 2020 Pazar

Ben Olmayan Ben'e

                                                       


 Koşar adımlarla ağlayarak yürüdüğün o günü hatırla. Hani müziği son ses açtığın, başın önünde, sağındaki güzel sarışın kadını, spor yapan adamı dahi fark etmediğin gün...

 Hava soğuktu aslında o gün. Ama içinde öyle bir yangın başlamıştı ki sanki yürüdükçe daha da harlanıyordu. Yağmurun başladığını bile fark etmedin. Herkes kaçışırken telaşla, sen yoluna devam ettin. Yola çıktığında henüz öğlendi, kendine geldiğinde gece yarısını çoktan geçmişti saat. Bir ara fazla hızlandın hani, ayağına takılan taşı fark etmedin. Öylece yerde buldun kendini, hüngür hüngür ağlamak istedin ama bunu yolda yapmaktan nefret edersin. Sessizce ağladın, biraz içine, biraz dışına aktı gözyaşların. En masumu onlardı. İçindeki zehri ancak ağlayarak atıyordun. Taş bahaneydi aslında. 

21 Kasım 2020 Cumartesi

Bir Şehit, Bin Ölüm

Hayat…

Neleri getirir, neleri götürür bilinmeyen; düşünce yâre, yaralar içinde de olsan kalkıp yola devam etmek zorunda olduğun cehennemin bir fragmanı haline gelebiliyordu. Acıtıyordu, acı değil de bu işkencenin sürekliliği mahvediyordu kadını. Yokluğun diyordu, en büyük acım…

Yıllarca özlem duymuştu. Kokusunu bile unuttuğu birine sevdalanmıştı. Gözlerindeki hiç büyümeyen çocuğu görmüştü dağ gibi gövdesine inat, oradan gamzeleriyle gülümserken göz kırpan…

15 Kasım 2020 Pazar

Papatyalar



 Kimsenin göremeyeceği, söküp alamayacağı, yerini değiştiremeyeceğini biliyordu. Sapasağlamdı. Oradaydı, ilk günkü tazeliğiyle hem de...
Bir kokusu vardı elbet, bilmese de. Bir duruşu, kızdığında ya da güldüğünde. Sinirli bakışları, susmaları, sonsuz merhameti vardı. Hep oradaydı. Sustursa, kulaklarını kapasa da bazen, oradaydı işte!
 En umutsuz anlarda göz kırpan bir yıldız gibiydi gökyüzünden kayarken. Çocukken dilekler tuttuğumuz hani, saatlerce görmeyi beklediğimiz o harika yıldız. Uzakta, ama yürekte parıl parıl. Bir gidiş ancak bu kadar ihtişamlı olabilirdi. Bir gidişin sancısı ancak bu kadar sevilebilirdi. 
 Sesi kulaklarından hiç eksilmesin istediği sultanı yegahıydı ömrünün. Alaturkadan anladığından değildi. Ama ruhuna iyi gelen her sesi severdi. Sevmeyi severdi kadın, iyileştirici etkisini bilirdi çünkü. En güzel dilekler dilenir, o gidişin sancısıyla beklenirdi.

8 Kasım 2020 Pazar

Maske



 Uyandığında boğazını yakan tada, dağınık saçlarına aldırmamıştı. Mor bir balonu andıran göz altları, şişmiş gözlerine de...
Tam beş yıl boyunca aynalara bakmamıştı. Sonra aynalara bakmamanın içindeki kötüyü kaybetmediğini, o hep yanan kor ateşe bir damla faydası olmadığını fark etti. Artık en azından aynada gördüğü aksine katlanma gücü olduğunu hissediyordu.
 Kabusları vardı. Kimseye anlatamadığı, içinden çıkamadığı. Anlatılması ve yaşanması mümkün olmayan.
Bir yerde okumuştu. ''Neden öyle olduğu ve neden böyle olmadığı aralığı; delirmek için en iyi aralık.''
İşte onun delirme sebebi buydu. Herkes bir neden seçecekse eğer en esaslı olanı buydu.
 Elinden birden kayıp giden cam bardak misaliydi hayat. Birdenbire olan şeyler elinde değildi. Birdenbire kaybolan şeyler de. Belki de hiç elinde olmamıştı. Bilemiyordu.