Kırk daireden oluşan, yarı şehir, yarı doğayla iç içe bir apartmanda geçti çocukluğum. Ailem hala aynı mahallede, çocukluğumun geçtiği evin birkaç apartman ötesinde oturuyor.
Apartmanda herkes birbirini tanırdı -şimdikinin aksine- ilişkiler samimiydi. Karşı komşumuz Nuray abladan bahsetmek istiyorum sevgili okur. Kumral, saçları sarıya boyalı (bu kısımdan emin değilim), gözlüklü, nahif, insanlara değer veren biriydi. O, çocukluğuma ait en sevdiğim ve hayatımda en az olan şeylerden. Az olan, eksik kalan her şey yaradır. Ve her yaranın gözle görülmese de bir izi vardır.
Nuray ablamın Mustafa isminde bir çocuğu oldu. Eşine dair hatırladığım tek şey isminin Yavuz olması. Ben apartmandaki tüm çocuklarla ilgilenmeye bayılırdım. Hepsini ayrı ayrı sever, küçüğüyle oynar, büyüğüne ödevlerinde yardımcı olur, yetişkiniyle de sohbet ederdim. Çocukları emanet edecek biri aranıyorsa yaşına bakılmaksızın o bendim. Bkz: Üniversitede de tüm tercihlerim okul öncesi öğretmenliğiydi ve her sabah mutlu bir şekilde işime gidiyorum. (bu konuya daha sonra değineceğim)