İnsanlar albayım, dedi. Gerçekten umursamıyorlar birbirlerini.
Sözlerinde ve davranışlarında samimi değiller. Bu yüzden insanlara, eşyalara tutunmaya çalışmaktan vazgeçeli çok olmuştu.
Yanından biri geçiyordu, şimdi olmazdı. Şimdi kendi kendine konuşmayı bırakıp onlar gibi görünmeliydi. Albayı yokmuş gibi davranmalıydı.
Konuşmaktan çok yazmayı tercih etmesi canım insanlar sayesinde olmuştu. Kitaplarla dolu bir odası, müziği, uzun bir yolu veya yolculuğu olsun yeterdi ona. Fazlasını ayık kafayla kaldıramıyordu zaten.
Albayı dışında kimseyle konuşmak istemiyordu.
Sevginin kapsayıcılığını düşünüyordu. Tek kelimeyle mutlu olmanın, dibe batmanın nasıl mümkün olduğunu.
Gülüşlerin ve gözlerin insanları birbirine bağlayıcı etkisini. Görmediği ve hiç görmeyeceği gülüşleri... Kendine bile itiraf etmekten korktuğu duygularını...
Elleri uzun saçlarında, gülümsediği siyah beyaz bir fotoğraf vardı. Hepsi o fotoğraftan olmuştu. O olmasaydı uzun yürüyüşlere, iç çekişlere yer olmayacaktı.
Arka fonda Sezen'den ben sende tutuklu kaldım çalıyordu. Kitaplar ve şarkılar olmasaydı unutmak daha kolay olmaz mıydı?
Gerçi delirirdi o zaman dışarıdaki sessizlikten.
İçindeki kulakları sağır edici sesleri şarkılarla, kitaplarla ya da yazıya dökerek bir nebze hafifletiyordu. Herkesin bir maskesi vardı. Onunki de mutluluk maskesiydi. Her zaman mutluydu.
Az içmeli dedi. Ama ayık kafayla da çekilmiyordu ki işte.
Doktora da söylemişti. Ağır ağır yaşıyordu, acele etmeden. Kimseyi yormadan, kimseye dokunmadan öylece yanlarından geçip gidecekti.
İçinde başlayıp yine içinde biten yolculuğunda ağır ağır ölecekti.
İnsanın içinde başlayıp yine içinde bitiyor hayat denen yolculuk demişsiniz ya. Aslında buna katılmıyorum. Sanırım insanlara dokunmadıkça, onlardan birşeyler alıp kendimizden vermedikçe (ama bunun acıtmayacağını zaten kimse söyleyemez..) yaşamış olur muyuz? Cevapları ben de bilmiyorum henüz..
YanıtlaSilBuradaki karakter hayattan, yanmaktan nasibini fazlasıyla almış ve artık yaşamıyor aslında söylediğiniz gibi..
SilKimseye dokunmadan göçüp gidecek bu diyardan...
İnsanların artık bırak eşyayı bir duvardan dahi farkı kalmadı. Değer veriyorsun tepki yok. Seviyorsun tepki yok. Kızıyorsun tepki yok. Nefes alıyor mu yaşıyor mu diye tıklatıyorsun bir tıklatmada koca duvar yıkılıyor bir kıyamet kopuyor. Bir dokun bin ah işit. Ne söylesen duymayan insan bir dokununca dile geliyor.
YanıtlaSilDuvar şarkısı geldi aklıma yazdıklarınızı okurken...
SilDuyarsızlaştık ya da duyarsızlaştırıldık...
Öylesinden uzak durmalı sevgili okur, paramparça olan biz oluruz yoksa :)
Sevgiler.
Uzun zaman sonra Oğuzcuğum Atay ile karşılanmak hoş denk geldi :)
YanıtlaSilİnsanlar artık birbirlerini eşya olarak görmekteler gibi geliyor bazen. Hissettim okurken gizli öznesini yazının. Tehlikeli Oyunlar'dan bir kısmı hatırlattı bana: "Karım güzel değildi albayım. Ben de değildim. Fakat, nasıl anlatsam 'benim' karımdı; canlı bir varlıktı. İnsan, evine bir biblo alınca bile kendisini bir başka hisseder değil mi?"
Bir de, merak ediyorum; acaba mümkün mü kalabalıkta kimseye değmeden öylece geçip gitmek.
Ah Oğuz Atay... Her kelimesi ayrı ayrı dokunuyor insana...
SilHoş geldiniz sevgili okur, hissettirebildiysem ne mutlu :)
Ama ne yazık ki günümüzde insanlar eşyalara tutunuyor...
YanıtlaSilÇok haklısınız. Birbirimize tutunmak dururken hem de...
Silooooo turgut öz ben oooo selim ışık (isa yani) :) oooo otobüste demirlere tutunamayıp düşenler albayım hihi :) ayy korkuyu beklerkeeen of of en sevdiğim yazar tazbiiii yerli kafka hihi :)
YanıtlaSilBenim de en sevdiğim yazar çok sık alıntı yaparım :) tekrar tekrar okunası romanları...
Sil