Bumerang - Yazarkafe

18 Aralık 2016 Pazar

Yangın Yeri

Kayseri'm...
Kurtuluş Savaşı yıllarında dahi ülkede en güvenli yerlerden biri olarak belirlenmiş, meclisin buraya taşınması dahi gündeme gelmişken şu günler...
Güvende miyiz?
Tabi ki hayır. Anadolunun orta yeri, ege, doğu anadolu, marmara, karadeniz
Fark eder mi nerede olduğun, hangi araca bindiğin, iyiliğin?
Bir kahpe dölü çıkar, elindeki bir tuşla canınızla birlikte hayallerinizi, sevgilinizi, ailenizi siler atarlar şu hayattan...

1 Aralık 2016 Perşembe

Senin Yüzünden

Gözyaşların, kirpiklerinin kıvrımlı yollarından geçiyor.                           Kendinden vererek, geçtiği her yerde mühründen bıraktığı izlere veda ederek.
Yüzünün en olmadık yerlerinden burnunun ucuna kadar geliyor.
Orada gözyaşının işi olmadığı fark etmiş olacak ki
Bu mutsuz, zorunlu yolculuğa son vererek kendini aşağı bırakıyor.
Beni ben yapan son damla da gidiyor senden.

Bir kuru öksürük tutuyor, bir türlü geçmek bilmeyen
Saniyeler, dakikaları kovalarken acın son buluyor.
O her zaman sevgiyle bakan gözler donuklaşıyor, sıcaklığıyla beni ısıtan bedenin buz kesiliyor.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Nereden Baksam

Nereden baksam hüzün, sonsuz evrenin yansıyan gölgelerinde.
Yerden göğe kadar, dayanılmaz bir hüzün...
Mikroskopla görülen bir zerrecikten karıncalara, zamanın bilinmezlerinde kaybolmuş dinozor kalıntılarına kadar hepsi aynı.

Sadece ben miyim, sen misin sandın hüzünden nasibini alan?


7 Kasım 2016 Pazartesi

Can Sıkıntısı

Atama beklerken günlerimi boş geçirmiyorum sevgili okur.
Tatlış bir ev kızı modundayım :).
Anneme işlerinde yardımcı oluyorum, yeni yemekler ve hamur işi öğreniyorum. Malum öğrencilik dönemimde sürekli ders çalıştığım için yemeğe vakit ayıramamıştım.
Örgüye de başladım biraz biraz. Bu bekleme durumunu pozitif hale getirmek benim elimde onu fark ettim hem de. Daha huzurluyum, daha sabırlıyım bekleme konusunda.

3 Kasım 2016 Perşembe

Kayıp

''Bugün günlerden....'' dediği hiçbir cümle tamamlanamıyordu.
Hafıza kaybı mıydı, boş vermişlik miydi? Aslında çevresindekilerin merak ettiği en önemli soru buydu.
Yıkık döküktü sabahlar, öğleler, gün batımları, geceler de...
Günden bir ben kalmadıktan, zaman beni geçip gittikten, benden geçtikten sonra günün ne önemi var ki demişti arkadaşı Gizli Özne, onu şimdi anlıyordu.
Zaman beni geçti...
Ben geçtim...
Olmamıştı, hayalleri veya yaşanmışlığa dair hatırlamak istediği zerre kadar ayrıntı yoktu. Nasılsa hepsi de üzerinden geçip gidecek ve hatırlanmaz hale gelene kadar kalbini yoracaktı.
Sahi, kalbi hala nasıl atıyordu?
Bir an bile teklemeden...
Bu mekanizmayı çözebilse belki zaman...
Hayır.
Zaman geçecekti;
Ondan öncekileri nasıl geçtiyse, ondan sonrakileri nasıl geçecekse öyle geçecekti.
Akreple yelkovan üzerinde götürdüğü dünya kadar hayatı ve yaşanmışlığı bilse bir saniye bile ilerleyemezdi...


26 Ekim 2016 Çarşamba

Kekremsi Tat

Yorgun adımlarımı benden başka sayan olmuş mudur?
Yalpaladığımda kolumdan tutmayı düşünen
Göz yaşlarımla ıslattığım kaldırımlarda ayağı kayıp düşen
Leş gibi acıma üşüşen, sırasını bekleyen
Ağzımdaki kekremsi tada bakıp acı acı gülümseyen
Yok mudur acımı olduğu gibi gören?



23 Ekim 2016 Pazar

Kendi Karanlığında

Bu yolları ilk yürüyüşünü hatırlıyordu. Ürkek, heyecanlı, güvensiz...
Sağa sola yalpalıyordu yürümeyi yeni öğrenmiş gibi. Elinden biri tutsa ancak denge sağlayabilecekti sanki...
Kalbi yerinden çıkarcasına atıyor, o her seferinde yeniden yerine koyarken yutkunarak gülümsüyordu adama.
Adam evet, yalnız değildi yola çıkarken.
Yalnız olsa korkmazdı zaten. Onun alıştığı hayat tarzı buydu çünkü. Hesapsız, kitapsız, hiçbir eşyaya ya da kişiye bağlı olmadan devam ederdi. İninde mutluydu kısacası.
Ne zaman çıkmaya çalışsa ışık gözünü alırdı.
Bu defa ışığa da, farklı yollara da evet demişti.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Atamadılar Sevgili Okuyucum

Atamadılar, atanamadım sayın okur. Hem de mülakattan aldığım 87 küsür puanla...
Ayrıntısına, yakarışlarına tabi ki girmeyeceğim o Allah ve ben arasında...
Kimseye diyemediğin göz yaşlarını sakladın mı sayın okur?
Türkiye 418.siydim oysa ben atancaktım, güzel öğrencilerimle imkansızlıklar içinde mücadele verecektim şu dünyada benim de dikili ağacım olsun diye.
Olmadı be. Sıralama açıklandıktan sonra tamam be, dedim oldu.
 Geceler, gündüzler, emekler, göz yaşları, bir gün bile dışarı çıksam çektiğim vicdan azabı, biriyle konuşurken kaybettiğim veya duş aldığım için bile üzüldüğüm, korktuğum vakitler için değdi.
Olmadı ama tüm o fedakarlıklar için değmedi, en azından şimdilik.

22 Eylül 2016 Perşembe

Sonbaharla Gelen

Mevsimlerin kalbime en iyi geleni...
Nereden geldiğimi, nereye gidemediğimi gösterenim.
Sararan yapraklara inat inançla, aşkla sarıldığım adamla dahi hüzünlere gebe gecelerim...
Havanın karmaşıklığı, yüreğimde bir alevlenip bir sönen sarı yapraklar
Sarıdan siyaha dönüşür durur.
Benim sonbaharda asli görevim siyahları sarılardan ayırt etmek
Siyahları kimseye göstermeden doğanın daimi kucağına gömmek.

10 Eylül 2016 Cumartesi

Herkesin Anısına

Kulaklıkta son ses bastırdığı sesleri adam, başkalarına duyurmaktan çekinmiyordu.
Önemli olan içindekini susturmaktı ve bunda oldukça başarılıydı.
O kadar hızlı koşuyordu ki.
Hani yirmi yıl önce bir köpek kovalamıştı; ilerleyen yaşına rağmen o günden bile daha hızlı koşuyordu.
Rüzgar gibi gelip geçen yalnızca o kadın olamazdı çünkü. Müziğin, insanların, sokaktaki hayvanlar ve eşyaların kendisine bakarak hayret etmesini istiyordu.
''Ne oldu be, bu neydi abi?'' demelerini istiyordu.
Hatta birkaç kişiyi rüzgarıyla üşütmeyi diliyordu.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Sessizliğimden

Şarkı önemli
Sensiz kutladığım kaçıncı gece, kaçıncı yıl saymadım; sayamadım. Zamanı, yeri ve kişileri buzdan bir kaleye hapsederek çıktığım yolda bir gün güneşin doğup o güzel buzları eriteceği; korkularımı, o derin fosil acıları çıkaracağını unutmuştum.
Yakıyordu güneş, eritiyordu buzları...
Herkes gitmiş, gece olmuşken acıların acıta acıta yeniden doğumunu tek başıma kutlamak öyle zor ki.
Sessizdi hikayem; dışa vuran, güncel olan, gösteriş barındıran her şeyden uzakta el değmemiş bir ormandı.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Terapi

Sınavıma iki gün kalmış, son demlerimde ve son denemelerimle boğuşuyorum sevgili okur.
Hal vaziyet ise, boğaz ağrısı yaz gününde, bolca burun akıntısı, burun kenarlarında çıkmış uçuklar.
Biraz da karın ağrısı. Ooooh mis. Daha ne olsun.
Biraz önce annemin dizine yattım, anne bitsin artık dedim öksürüğüm izin verdiğince anlaşılır bir şekilde. Birkaç gizli damla aktı gözlerimden. 22 yaşında koca bir bebek olmak istemedim çünkü. Umarım o sırada diziye bakıyordur, görmemiştir.
Annemizin dizinde gizlice ağlamalarımız da olmasa, ne kalır ki elimizde değil mi?
Biraz konuştuk, cuma günü saçını boyat istersen dedi. Diplerim geleli aylar oldu. İçimden hiçbir şey gelmediği için iğrenç bir şekilde duruyorum :)  Sonuç olarak evet, boyatacağım.
Zaten dışarı çok az çıktım son iki aydır. Yeter be dememek için kendimi zor tutuyorum. Şöyle bir dağın zirvesine çıksam bağırsam belki daha iyi gelir. Bilemiyorum.
Ekmek kaygısı, emek korkusu buymuş sevgili okur.
Çiçeği burnunda mezun kpss derdinde. Bu da bitiyor şükür. Sonra sırada mülakatlar, hangi şehre atancam, evi nerden tutcam telaşları olacak tabi. Bir de miniklerim olcak. Umarım -atanabilirsem- mesleğini layıkyla yapan bir okul öncesi öğretmeni olurum.
Hayırlısı.
Sınavım cumartesi, taze mezuna bir dua eden olur mu ki acaba?

11 Ağustos 2016 Perşembe

Aptal Çiçek

Sen; o güzel rüzgarın savurduğu küçük, güzel yabani çiçek!
Bunca yokluğun içinde  bir türlü toprağa salamadığın köklerinle, susuzluğunla, güneş ışığını hiç görmemeyi umarak uyduduğun  günlerin ertesinde yine onun yokluğuyla yanıp kavruldun.
Çünkü,
Ne zaman yürekten istesen yanından geçip gitti güneş. Bir an sana gelecek gibi olsa yanındaki diğer çicekler gölge yaptı. Bazen uğursuz bir bulut geldi girdi aranıza.


6 Ağustos 2016 Cumartesi

Tek Kişilik

Kimse, bana kimsenin kendisini kendisinden çok düşündüğünü söylemesin. Evet cümle yeterince karmaşık, aklımdakiler kadar en az.
Düşünmezler sayın okuyucı, düşünmezler.
İstediğin kadar sev, sevil, dostum de. Bir viraj var ya da şöyle söyleyeyim herkesin evinin bir kapısı var. O kapıdan kendi iç dünyasına, bencilliğine düştükten sonra seni kimse tınlamaz.
Bilmem sinirli miyim? 
Belki de, mümkün.
Ama sinir bile anlayana, değene, hak edene olmaz mı?
Bence öyle.
Bir daha uğrunda ağlamamaya söz verdiğiniz kimseler varsa bir de.


2 Ağustos 2016 Salı

Kendin İçin

''Onlar, sabah kalkınca yüzünü yıkamak kadar kolay ve sıradan severken, sen neden kendinden
veriyorsun, kanıyorsun be ahmak! Hala tükenmedin mi, yarım kalmaktan bıkmadın mı?
Nereye kadar devam edecek bu, yok olmayı her şeyden çok dilediğin gün mü!''
Aynada, bir gece olsun kendi için vakit ayırmıştı. Uzun zamandır bakmaktan çekindiği aynayla yüzleşme vakti gelmişti...
O da bu birkaç cümleden öteye gitmemişti.
Beceremiyordu onların sahte, zarif kuğuyu andıran danslarındaki kıvraklığa bir türlü alışamıyordu.

24 Temmuz 2016 Pazar

Her Zaman Böyleydi

Şarkıya tık önce.
Her zaman böyle miydi?
Şu siyah kapı, sokaktaki kediler, her sabah inatla doğan güneş, geç gelen otobüsler, dedikodu yapan yaşlı kadınlar, acelesi varmış gibi oraya buraya koşuşturan insanlar, dövenler, sövenler, çığırtkanların kazandığı dünya, el ele gezen sevgililer, eğreti duran mutlu aile -miş gibi- tabloları, güvercini yakalamak için ağaca gözünü dikmiş kedi, yükseklikte birbiriyle yarışan apartmanlar, tüketiciliğe delicesine teşvik eden alışveriş merkezleri, dostları, o uykuya ancak dalarken yanmaya başlayan ev ışıkları...

29 Haziran 2016 Çarşamba

Sen Kayıp Çocuk

                                                    Adını bildiğim, her hayalim sokaklarında gezinen hayalet şehir.
Trafik ışıklarına bir türlü uymayan, acelesi olan sarı adamlar.
O hep oturduğumuz kafede çalan yalnızlık dolu şarkı.
Bir parfümün unutulmaz kokusu.
An ve anıların birbirine geçtiği bir gece yarısı.
Yüzü unutulmuş, adı aşk; tadı kekremsi bir bulut.
Yalnızlık dolu bir şehir.
Yüzünde gülücükler yanmış, simsiyah bir güneş.
Sarısı aklımda, sıcaklığı acımda kalmış.
Hayaletlerin yürüdüğü kaldırımlarda en çok biz olmayı istedik.





9 Haziran 2016 Perşembe

Ömrümün Sol Anahtarı

Şimdi bulanık olsa da bazı ayrıntıları,
dün gibi aklımda adın.
Adınla başlayan, adınla son bulacak olan hayat, umarsızca beklemelere gebe.
Bekliyorum, bilinmeze doğru gidiyorum.
Belki bilmezsin, gözlerinde başlayan şarkılarım vardı benim.
Gözlerinde başlayıp, gözlerimdeki yaşlarla biten...
Sözleri kayıptı o şarkının, söyleyeni, söyleneni bilinmezdi. Çünkü benden hiç çıkmadan içime doğru aktılar..
Doktorlar gastrit, bense nota diyorum o acı, kekremsi tada.



3 Nisan 2016 Pazar

Hi Guys

Selamlar. Yazamıyorum arkadaşlar. Belki vaktim var ama ne enerjim, ne iki kelimeyi bir araya getirecek gücüm var. Yapamıyorum. Bir zamanlar içimden dökülüverirdi sözler.
Şimdi yazmayı bırakın duş almak dahi yük benim için. Sanki sadece ders çalışmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Ha arada yemeğimi tuvaletimi hallediyorum tabi.
Çok mu inekliyorum?
Hayır!
Vakit kalmıyor ki okuldu, stajdı, dersaneydi...
Gelmişiydi...
Geçmişiydi...
Geçmemişiydi...

20 Şubat 2016 Cumartesi

Gözlerim

İri, güneş gördüğünde yeşile çalan ela gözlerim.
Sımsıkı kapatırken onları, zamandan soyutlanarak hayatımı en ön koltukta izliyorum.
Öyle uçuşan kelebekler, yeşiller, deniz mavileri yok bu filmde.
Önce rengi griye dönüyor eladan gözlerimin.



Zaten bir şeylerin aksayışı griyi beyaz ya da siyaha çevirememle başladı.
Beceremedim bayım. Yapamadım.
Onların dünyasında tutunamadım.