Sabah doğan güneşten, gece beliren yıldızlara kadar oturulmuş bir bank sessizliğinde, biriken göz yaşlarımda boğdum senli hayallerimi. Sesini de sessizliğini de sevdim ben. En çok, hiç yokken özledim seni. Öylece, hiç var olmamış gibi, ardında bıraktığın enkaza rağmen gidişinde de sevdim...
Dar ağacına giden yamaçlarını koşa koşa tırmandım da elime batan kıymıklarına bir ah bile demedim. Dizlerimin dermanı kesildi de bir of demedim. Bazı yaralar vardır, yaratanından ötürü sevilir. Yaratan dediysem, sebep olan. Bende, ve bendeki bu şeylere sebep sen değil miydin?
Var eden değildin belki, şekillendiren sendin ve haberin olmasa da bu çürümüş bünyeyi ağır ağır yok eden sen olacaksın. Ve bundan hiç haberin olmayacak.
Gülerek asılmaya giden adamların hüzünlü cesareti var üzerimde. Çocukken de böyle aptal aptal gülümserdim ben. Babamın ilk tokadında da gülümsedim, ölümünde de.
Ölmeden ölmeyi nasıl anlatayım ki sana?
Boğazına oturan bir yumruyla çoğu zaman soluk almakta güçlük çekip, soranlara yorgunumlarla geçiştirilen bir iç çekiş. Bir iç çekiş ki seksen sene yaşamış bir adamın son günleri kadar pişmanlıklarla dolu.
Zamanında uzatmadığın bir el yüzünden kaybettiğin çocukluğun desem? ANLAR MISIN ÖLMEYİ? Çocuk dediysem, hayallerini yaşayan herkes çocuktur benim gözümde. Ve insan en çok sevdiğinin yanındayken çocuktur.
Odadasın, camlar sonuna kadar açık ama nefes alamıyorsun. Gökyüzü olup sonsuza karışmak istiyorsun, olmuyor.
Rüzgarlı ve yağmurlu bir havada yürümeye çalışıyorsun, olmuyor. Ya şemsiye ters dönüyor, ya yağmur damlalarıyla göz yaşların birbirine karışıyor. Sigara yakıyorsun, rüzgar hepsini bitiriyor. Oysa ben sevmem sigaramı paylaşmayı.
En korunaklı yerin sandığın evin ufak bir zelzelede yerle bir oluyor mesela. Ev değil de, içindeki eşyalar, yaşanmışlıklardır aslında canını yakan.
Issız bir sokakta, takip edildiğini düşünüp korka korka ıslık çalıyorsun, gittiğini sandığın yer aslında çıkmaz sokak oluyor, öylece kalıyorsun gölgenden bile korktuğun yol ortasında.
Ölüm değil bu, ölüme doğru yaşama şekli aslında. Yani alınan her nefes ölüm için, ölüme göre, ölüme doğru.
Yaşım çocuktu sen varken. Ruhumda uçuşan, sana hediye aldığım balonlar. Hayallerim yerden gökyüzünün çatısına kadar birikmişken, sen öyle güzel bakarken, öyle içten gülerken
Yakıştı mı öylece ölmek?
Şimdi kimi sevsem sen, kime baksam gözlerin, kimi duysam senin sesin.
Şimdi ben
Kaybolmuş bir çocuk
Tekmelenmiş bir sokak köpeği
Kırılmış bir tabak
Depremde yıkılmış bir bina
Sudan çıkmış bir balık
Haykıran insanlar
Akşamlar
Kurulan tüm cümlelerin gizli öznesi
Olmuş ve olacak tüm doğal felaketlerim.
Şimdi ben
Nereye baksam sen...
Ilk ben geldim galiba ve bugünkü ruh hâlimi anlatan bir yazı olmuş. Yüreğinize sağlık..
YanıtlaSilEvet, öyle olmuş :)
SilTeşekkür ederimm, sevgiler.
Çok iyi olmuş bu, hayranlıkla okudum. Hisleri bu kadar güzel yazıya dökmek kolay değildir. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim beğenmene sevindim :)
SilBaşkalarına ait şeyleri de hissedebilmek, en azından denemek güzel.
ölmeden ölmek insanın zorlu sınavlarından oluyor...
YanıtlaSilemeklerine sağlık..
Ve bunu belli etmemeye çalışmak da apayrı bir meziyet. Ama gözler, her zaman ele verir insanı dikkatle bakıldığınızda.
SilTeşekkür ediyorum :)
ah ah parçaladın içimizi fotideki tabaklar gibi :)
YanıtlaSilHihi en sevdiğimm :)
SilCesaret ve inanç işi gülerek gitmek, inanmak doğru olanı yaptığına, bizler gibi somurtarak bekleyenler için...
YanıtlaSilkalemine sağlık duygular şelale
YanıtlaSil